BilimDünya Tarihi

Pisagor Kimdir? Felsefede Pisagorculuk Nedir?

Genellikle matematik bilimine yaptığı önemli katkılar ile bilinen Pisagor aynı zamanda bir filozof, bir tarikat lideri ve hatta yolundan gidenler için bir peygamberdir.[1] Sokrates öncesi düşünürlerden olan Pisagor, M.Ö. 570’de Yunanistan’daki Sisam adasında doğmuştur. Olgunluk çağı Olimpiyatların 60. yılına (M.Ö. 540-537) rastlayan Samoslu Pisagor, despot Polykrates’in yönetimini beğenmediği için ülkesini terk etmiş ve İtalya’nın güneyindeki Grek kenti Kroton’da kendi öğretilerini anlattığı Pisagorcu Okulu kurmuştur.

Pisagorcu Okulu kendisinden önce kurulan İyonya Okulundan farklı yapan şey, bu okulun sadece bir felsefe okulu değil aynı zamanda bir tarikat ve hatta politik bir örgüt olmasıdır. Pisagorcuların okulda öğrendiklerini dışarıya çıkarması yasak olduğundan bugün Pisagorculuk ile ilgili bilgilerimiz sınırlı ve muğlaktır.

Bilgilerin dışarı taşınmaması yasası o kadar önemlidir ki yasağı çiğneyen Hippasus, geometri ile alakalı bir bilgiyi okuldan dışarı çıkardığı ve bu bilgiyi kendi buluşu olarak gösterdiği için denizde boğdurulmuştur.

Pisagor, bu nedenle okuluna girebilecek öğrencileri özenle seçmiştir. Okuluna girmek isteyen öğrencileri önce 5 senelik bir denemeye alıp sessizlik yemini ettirdiği bilinmektedir. Bu deneme sürecinde öğrenciler derslerini Pisagor’dan değil okuldaki öğrencilerden alır ve ancak deneme dönemini başarı ile atlatırlarsa Pisagor’dan ders dinlemeye hak kazanırlardı.

Pisagorcuların sessizlik yemininin sebebi olarak inandıkları öğretiler gösterilse de bu durumun politik nedenleri de olabileceği düşünülmektedir. Çünkü Pisagor gittiği her yerde düşünceleri ile dikkat çeken bir kişilik olmuştur ve bu da politik çevrelerin gözünden kaçmamıştır. Sessizlik yemini edilmesinin sebebi ne olursa olsun bu kural, Pisagorcu Okul hakkındaki bilgilerin büyük kısmına ulaşımımızı kısıtlamıştır.[1], [2], [3]

İlgili Makaleler

Pisagorcular, erkeklerden farklı olduğu kabul edilen ancak daha aşağı olması gerekmeyen kadınlara, pratik ev içi becerileri de öğrenmeleri şartıyla Pisagorcu olarak çalışma fırsatı tanımışlardır.[4]

Pisargocuların Teolojik Görüşleri

Pisagorcular insan ruhunun reankarne olduğuna ve beden ölse bile ruhun asla yok olmadığına inanıyorlardı. Pisagorculara göre insan bileşik bir varlıktı ve biri beden biri ruh olan iki farklı bileşenden oluşuyordu.

Bu bileşiklerden ruh, insanın gerçek özünü meydana getiren yegâne bileşikti. Bundan dolayı beden ölümlü iken ruh ölümsüzdü ve bedenden bağımsızdı. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra bedene bağlı iken yaptığı iyilik ve kötülüklere bağlı olarak kendinden daha alçak veya yüksek bedenlere yerleşiyordu. Bazı inançlara göre Pisagor geçmiş yaşamlarında kim veya ne olduğu hatırlayabiliyordu.

Ruhun ölümsüzlüğü ve göçü; doğanın birliği, varlığın homojenliği ve var olan her maddenin akrabalığı öğretisine dayandırılırdı. Aynı zamanda ruh, varlığını kendisini kuşatan havaya borçlu kabul edilirdi.

İnsan nefes aldığı sürece yaşadığına göre, insan ve evren arasında bir akrabalık ilişkisi olmalıydı. Bütün varlıkların birbiri ile iç içe olduğu öğretisi sadece insan-hayvan arasındaki bağı açıklamakla kalmamış, Pisagorculara kendilerinin özsel doğalarının daha yüksek bir şeyle özdeş olduğunu öğretmiştir. Bu durum insanın hayatına ruhu geliştirmek, bedenin ruh üzerindeki hakimiyetini en aza indirgemek ve evrensel ruh ile birleşmek gibi anlamlar katar.

Pisagorcu bakış açısına göre ruh bedenin her ölümünde başka bir bedene geçtiğinden asla evrensel ruh ile birleşemez. İnsanın amacı maddesel dünyadan kopup evrensel ruh ile birleşmek olmalıdır. Pisagorcular bu inanışlarından dolayı et yememiş, çünkü yedikleri hayvanların sevdikleri birinin ruhunu barındırıyor olabileceğine inanmıştır.[5]

Ancak Pisagorcuların bu inançları pek özgün değildir, ruh göçü düşüncesi doğu dinlerinde zaten inanılan bir şeyken ruhun ölümsüzlüğü düşüncesi de birçok inançta gözlemlenen bir olguydur.

Pisagorcuların Felsefi Görüşleri

Evrensel ruh ile birleşmenin tek yolu sorgulamak, felsefe ve bilim yapmaktır. Felsefeyi bir kurtuluş yolu olarak gören Pisagor, insanları alimler ve sıradan insanlar olarak ikiye ayırır. Bunun sonucu olarak iki ayrı felsefe anlayışı oluşturur.

Bunlardan ilki insanların barış içinde, birtakım doğa yasalarına uyarak yaşamasını önerir. Diğer felsefe anlayışı ise gözlem ve akıl yürütme ile evreni anlamak gerektiğini öne sürer, çünkü insan gerçeğe ancak araştırarak ulaşabilir. Yani Pisagorcular felsefeyi bir yandan belli bir hayat tarzıyla, diğer yandan da bilgiyle özdeşleştirmişlerdir.

Kürelerin Müziği

Kürelerin Müziği kavramı, matematiksel ilişkilerin enerjinin niteliklerini veya “tonlarını” ifade ettiği ve sayılar, açılar, şekiller ve sesler arasında bir orantı düzeni içinde bağlantı kurduğu metafiziksel bir ilkedir. Pisagor, bir sesin frekansının kendisini oluşturan telin uzunluğuyla ters orantılı olduğunu ve uyumlu ses frekansları arasındaki aralıkların basit sayısal oranlar oluşturduğunu fark etmiştir. Ayrıca Güneş, Ay ve gezegenlerin hepsinin yörüngelerindeki dönüşlerine dayanan benzersiz bir sese sahip olduğunu öne sürmüştür. Bu hipotez yüzyıllarca kabul görmüş, hatta Johannes Kepler de bu fikri benimseyerek yazılarında bahsetmiştir.[6]

Evrenin Özü Sayıdır!

Pisagorcular bedenin sağlığını korumak için tıp biliminden yararlandıkları gibi ruhu arıtmak için de müziği kullanıyordu. Müziğe bakış açıları onları aritmetiğe, aritmetiğe olan ilgileri ise sayıların arkhe olduğu görüşüne itmiştir. Pisagor’un akustiğin kurucusu olduğu iddia edilmektedir ve bugün müzikte kullandığımız oktav, dörtlük ve beşli aralık kavramlarını onun bulduğu söylenmektedir.

Pisagorculara göre bir sayısı her şeyin kökenini temsil ederken, iki sayısı maddeyi temsil ediyordu. Üç sayısı bir “ideal sayı” kabul ediliyordu çünkü başlangıcı, ortası ve sonu olan ve bir düzlem üçgenini tanımlamak için kullanılabilecek en küçük nokta sayısıydı. Dört sayısı dört mevsimi ve dört elementi temsil ediyordu. Yedi sayısı da kutsaldı çünkü gezegenlerin ve bir lirinin tellerinin sayısıydı, ayrıca Apollo’nun doğum günü her ayın yedinci gününde kutlanırdı. Tek sayıların eril olduğuna, çift sayıların dişil olduğuna ve beş sayısının evliliği temsil ettiğine inanıyorlardı, çünkü beş sayısı, iki ve üç sayılarının toplamıydı.[7]

Altın Oran olarak bilinen matematiksel bir oran da Pisagorculuk felsefesinde önemli bir yer tutuyordu. Bu oranın, doğada ve sanatta estetik bir denge ve uyum olduğu fikrini ifade ettiği düşünülüyordu.

Pisagorcuların sayı kelimesiyle kastettikleri, bizim sayı kavramımızla aynı değildi. Pisagorcular bizim kullandığımız sayı figürlerini (1,2,3 gibi) kullanmıyor, sayıları içinde kaç birim varsa o kadar nokta ile gösteriyorlardı.[8] İlk dört tamsayıdan oluşan bir üçgen olan Tetraktis, Pisagorcular tarafından tarikatlarına üyeliğin bir sembolü olarak kullanılıyordu.

Tetraktis.
Red Bubble

Yeni Pisagorculuk

Yeni Pisagorculuk veya Neopisagorculuk Helenistik dönemde felsefe, din ve mistik öğretileri birleştiren bir yaklaşım olarak önemli bir yer edinmiştir. Pisagor’un öğretileri ve Platonizm’in etkileriyle şekillenen Neopisagorculuk; ruhsal arınma, evrensel düzenin anlaşılması ve Tanrısal gerçekliğe erişim gibi konuları ele alır.

Pisagor gerek felsefesi gerek aritmetiği ile tarihin gördüğü en büyük dehalardan biriydi. Kurduğu okul Himeralı Petron, Krotonlu Philolaos ve Tarantolu Arhitas gibi birçok matematikçi yetiştirdi.

Kaynak

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklamların gösterimine izin veriniz. Bu siteyi ayakta tutabilmek için gereklidir. Please allow ads to be displayed. This is necessary to keep the site up and running.