Dünya TarihiGenelTarihYunan Mitolojisi

Athena Kültü Kadınları

Antik Atina’da kadınların hayat kadını olmadığı veya festivaller gibi dini faaliyetlerde bulunmadığı sürece ev dışında bir hayatları yoktu. Her şehir devletindeki her Yunan tanrısının kendi kültü (mezhebi) vardı fakat Athena kültü her ikisini de devamlı olarak reddeden bir şehir devletinde kadınlara güç ve özerklik konumları sunardı.

Yunan Dini Festivali

The Creative Assembly (Copyright)

Başta Sparta olmak üzere diğer Yunan şehirleri kadınlara Atina’dan çok daha fazla özgürlük tanırdı. Spartalı kadınlar mülkleri yönetir, miras alabilir, mülk sahibi olabilir ve eğitim görebilirlerdi. Atinalı kadınlar sahip oldukları arazileri bir erkeğin üzerine kaydettirmek zorundaydılar. Ayrıca evi çekip çevirebilir, yün eğirebilirlerdi ancak eğitim onlar için zaman kaybı olarak görülürdü çünkü aldıkları eğitimi kullanma fırsatı verilmezdi.

Ancak Athena kültü, kadınların genç kız oldukları andan itibaren şehir yaşamına bütünüyle katılmalarına izin verirdi. Bazı kadınlar Athena’nın din görevlileri olarak devam ederken diğerleri evlendikten sonra aktif hizmetten ayrıldılar ama her halükarda da tanrıçayı şereflendiren festivallere katılmaya devam ettiler, saygı gösterilen konumlardan ve hatırı sayılır bir güçten yararlanabildiler.

İlgili Makaleler

Athena

Bir zamanlar Parthenon’da yer alan devasa Athena heykeli şehri koruduğu düşünülen yılanı da içerirdi.

Yunan mitolojisinde Athena, Athena Polis (“şehir”), Athena Nike (“zafer”), Athena Ergane (“zanaatkar”), Athena Promakhos (“önde savaşan”) ve diğerleri de dahil olmak üzere birçok sıfatla tanınan bilgelik, savaş, ev işleri ve yemek tanrıçasıdır. Athena eski Mezopotamya tanrıçası İnanna’dan (ayrıca bir savaşçı tanrıça ve daha çok bilinen adıyla İştar) evrilmiş olabilir ancak doğumuna ilişkin antik Yunan efsanesine göre tanrıların kralı olan babası Zeus’un alnından doğmuştur. Athena, Zeus’un en sevdiği kızıydı ve Yunanistan’daki ölümlüler arasında en popüler olanıydı. Sadece Atina’da değil, birçok şehir devletinde Athena’ya adanmış türbeler ve tapınaklar vardı. Çünkü o savaşta beceri, işinde bilgelik, askeri ve özel işler, cesaret, bağımsızlık ve kadın bekareti gibi Yunan kültürünün birtakım merkezi değerini temsil ederdi.

Athena dindar bir bakireydi ve lakaplarından biri Athena Parthenos‘tu (“bakire” en ünlü tapınağı olan Parthenon’un adını bu şekilde almıştır). Ayrıca Pallas Athena (“silah sallayan”) olarak da bilinirdi ve kendini erkek saldırganlığına karşı savunabilirdi. Bir hikayede Athena, demirhane tanrısı Hephaistos’a gidip ondan kendisine birtakım silahlar yapmasını ister. Athena’nın güzelliğinden etkilenen Hephaistos ona tecavüz etmeye çalışır ancak Athena onun hakkından gelir. Bu kavga sırasında Athena’nın kalçasına bir damla meni düşer ve onu hızla silerek bereketli toprağa fırlatır. Böylece Athena bakire kalırken Atina’nın dillere destan kralı Erikhthonios’u doğurur. Erikhthonios Panathenaea Festivali’nin efsanevi kurucusudur ve daha sonraki bir efsanesi sebebiyle Athena’yı yılanla ilişkilendirir.

En bilindik totem hayvanı (bilgeliği simgeleyen) baykuş olmasına rağmen, Erikhthonios tabuta kapatılmış bir bebekken onu koruyan yılanla (dönüşüm sembolü) da ilişkilendirilir. Bir zamanlar Parthenon’da yer alan devasa Athena heykeli şehri koruduğu düşünülen yılanı da içerirdi. Gezi yazarı Pausanias (MS 2. yüzyıl) heykeli şöyle anlatır:

Kült heykeli fildişi ve altından yapılmıştır. Miğferinin ortasında bir sfenks ve miğferin her iki yanında oyulmuş grifonlar vardır. Athena heykeli ayak bileğine kadar uzanan bir elbise içinde dimdik durur ve göğsünde Gorgon Medusa’nın fildişi bir temsili vardır. Athena bir elinde yaklaşık dört arşın boyunda bir Zafer [zafer tanrıçası Nike], diğerinde ise bir mızrak tutmaktadır. Ayaklarının önünde bir kalkan ve mızrağının yanında Erikhthonios olabilecek bir yılan yatar. (Greece, 1.24.5-7; Athens, Waterfield, 95)

Bir yılan olarak Erikhthonios Athena’nın Akropolis’teki tapınağının ve buna bağlı olarak Atina kentinin koruyucusu olmuştur. Erikhthonios’un canlı bir varlık olduğuna inanılırdı. Çünkü o her ne kadar gözle görünmese de bakire annesinin şehrini koruyan güçlü bir gardiyandı.

Athena Parthenos Reconstruction
Athena Parthenos Rekonstrüksiyonu

Mary Harrsch (Photographed at the Nashville Parthenon, Tennessee) (CC BY-NC-SA)

Efsaneye göre, deniz tanrısı Poseidon’a karşı bir yarışmayı kazandıktan sonra Atina Kenti ile ilişkilendirilmeye başlandı. Athena ve Poseidon, şehrin koruyucu tanrısı olmak istediler ve bu nedenle insanlara hediyeler sundular. Poseidon, üç uçlu mızrağıyla Akropolis’in kayalarına vurdu ve tatlı, serin su çıkardı. Ancak Athena halka onların daha kıymetli olacağını anladıkları zeytin ağacını hediye etti. İlginçtir ki, bu efsanenin bir versiyonunda zeytin ağacının değerini anlayan ve şehrin koruyucusu olarak Athena’ya oy verenler şehrin kadınlarıdır. Antik Yunanistan’da hediyeleşme ve misafirperverlik son derece değerliydi ve Athena her ikisiyle de ünlüydü.

Aralarında Jason ve Argonotlar, Herkül, Orestes ve Truva Savaşı’nın kahramanlarından Diomedes’in de yer aldığı, hedeflerine ulaşmalarına yardım ettiği bir dizi ünlü kahramanın koruyucu tanrıçasıydı. Bu çatışmayı ünlü yapan Homeros’un İlyada‘sında (MÖ 8. yüzyıl), Athena Akhilleus’un Hektor’u yenmesine yardım eder ve Odysseia‘da Odisseus nihayet İthaka’daki evine vardığında ona yardım eden başaktördür. Tüm bu masallarda Athena, erkeklerin dinleyip ondan bir şeyler öğrenerek başarılı olmalarını sağlayan güçlü bir kadın olarak tasvir edilir. Askeri becerisi ve ideal savaşçı oluşuyla örnek olurdu, aynı zamanda bir öğüt veren tanrı olarak da saygı duyulurdu. Başka yerlerde olduğu gibi Atina’da da bu şekilde anlaşılmıştır ama her ne sebeple olursa olsun Atina erkekleri şehrin ikinci sınıf vatandaşı olarak yaşayan kadınlarına yansıtılan tanrıçayı benimsemediler.

Antik Atina’da Kadınlar

Kadınların şehir hayatında eşit olarak paylaşabilecekleri ve Athena’nın kültünde saygı ve otorite konumlarından yararlanabilecekleri tek yer dini alandaydı.

Atinalı kadınlar dışarıdan kapı üstlerine kilitlenerek eve hapsedilirdi. Çünkü onlardan evlenmeleri, çocuk yapmaları, çocukları büyütmeleri, evi çekip çevirmeleri ve bunları olabildiğince sessiz yapmaları beklenirdi. Çömlekçi, zanaatkar ve tüccar olan alt sınıf kadınların ve hayat kadını (hetaira) olarak çalışan üst sınıf kadınların kayıtları olmasına rağmen evin dışında boy gösteren kadınlar büyük ölçüde kadın köleler, fahişeler veya metiklerdi (yabancılar).

Erkek fahişeler kadar kadın fahişeler de Atina caddelerinin ve dar sokaklarının sıradan bir unsuruydu. Ancak evde tutulan genç kızlar, eşler, anneler ve bir erkek vasi, baba, koca, yetişkin bir oğul veya başka bir erkek akrabanın kontrolü altında olanlar değildi. Akademisyen Louise Bruit Zaidman şöyle yorumlamıştır:

Atina elbette Yunanistan’ın tamamı değildi. Ancak kadınların kentteki konumu söz konusu olduğunda, oradaki durum alışılmadık, hatta aşırıydı. Kadınlara güvensizlik, halk arasında ve hukukta kadın düşmanlığı Atina’da her yerden daha fazlaydı. Gerçekten de Atinalı kadın düşmanlığı o kadar aşırıydı ki, oradaki kadınlara neden Atinalı denilmemesi ve çocukların neden annelerinin adını almamaları gerektiğini açıklamak için bir mite ihtiyaç vardı. Varro bize bunun Atinalı kadınların şehre kendisinin yerine Athena’nın adını vermek için oy kullanmasıyla ortaya çıkan Poseidon’un öfkesini yatıştırmak için ortaya çıktığını söyler. Perikles vatandaşlık yasasına göre (MÖ 451) vatandaşlık hem vatandaşın oğlu hem de “vatandaş kızı” olduğunu kanıtlayabilmiş herkese verilirdi. Bir erkek çocuğu [doğumda] nüfusa kaydedildiğinde, annesinin babasının adı kaydedilirdi, ancak annesinin adı kaydedilmezdi. Eğer baba oğlunun bir “şehrin kadını” ile evliliğinin meyvesi olduğuna yemin ederse, annenin adı anılmazdı. (Schmitt Pantel, vd. 339-340)

Atina ataerkilliği, kadının toplumdaki rolünü çocuk taşıyıcısı olarak tanımlamış ve bir kadının yerine getirmesi gereken tek şeyin bu olduğu anlaşılmıştır. Evlilik içi cinsel ilişki üremek içindi; erkekler için zevkli seks evlilik dışı, daha genç erkeklerle, erkek ve kadın fahişelerle veya hetairalar ile olandı. Akademisyenler, kadınların Yunan tiyatrosuna katılmasına bile izin verilip verilmediğini ve eğer öyleyse, erkeklerden ayrı tutulup tutulmadıklarını tartışmaya devam etmektedirler. Kadınların şehir hayatında eşit olarak paylaşabilecekleri ve Athena’nın kültünde saygı ve otorite konumlarından yararlanabilecekleri tek yer dini alandaydı. Zaidman şöyle not eder:

Her yıl Atina’da kutlanan ve pek çoğu iki üç gün süren otuz şenliğin neredeyse yarısına kadınlar aktif olarak katılırdı. Farklı kutlamalar, kadınların hayatlarının farklı yönlerini içerirdi. Arrephoria ve Plynteria’da genç kızlar Athena’ya sepetlerle adak taşırlardı; evli kadınlar Demeter’in Haloa ve Thesmophoria’sına katılırdı; kanonik yaştaki kadınlar, Dionysos’un başkanlık yaptığı Anthesteria kraliçesine hizmet ederlerdi. Doruk noktası, her yaştan ve mevkiden kadının katıldığı (her yıl ve her dört yılda bir daha büyük bir ihtişamla kutlanırdı) Panathenaea Bayramı idi. (340)

Zamanın büyük bir bölümünde kadınların evde kalıp sessizce yün eğirmeleri, giysi dikmeleri, ev ve çocuklarla ilgilenmeleri beklenmesine rağmen dini festivaller onlara cesaret ve bağımsızlıkta ve özellikle de Athena kültünün aktif üyeleri olarak tanrıçayı öykünme fırsatı verdi.

Athena Kültü Kadınları

Doğumdan yedi yaşına kadar, kızlar ve erkekler anneleri tarafından aşağı yukarı aynı şekilde büyütülürdü ancak yedi yaşından sonra erkek çocukları ticareti öğrenmek ve Atina vatandaşı olmak için babaları tarafından ilgilenilirken kızlar ise evliliğe, anneliğe ve ev işlerine hazırlanırdı. Kayıtların gösterdiği kadarıyla bu, Atina’nın üst sınıfının işleyiş şekliydi. Ancak üst sınıfın, alt sınıfın nasıl yaşayacağına dair modeli belirlemesiyle, tüm sınıfların aşağı yukarı aynı yolu izlediği varsayılmaktadır.

Atina erkek meclisi, aristokrat üst sınıf arasından, yedi ila on bir yaşları arasında, özel bir onur için arrephoros (“kutsal sepet taşıyıcıları”) olarak bilinen dört kızı seçerdi. Bu kızlardan ikisi Athena’ya hediye edilecek ve Parthenon’daki ünlü heykelini giydirecek olan büyük peplos‘un (Antik Yunanistan’da kadınların giydiği uzun elbise) dokumasına katılırdı. Diğer ikisi de Akropolis’in altındaki bahçelerde belirli bir noktaya bakmaları yasak olan mühürlü tabutları başlarının üzerinde taşıdıkları bir ritüele katılırlardı. Bu tabutlara yerleştirilen diğer nesnelerle içlerinde ne varsa takas edilir, bunlar daha sonra ya Akropolis’e götürüldü ya da kaynaklarına iade edildi.

Greek Peplos Dress
Yunan Peplos Elbisesi

Mark Cartwright (CC BY-NC-SA)

Bu ayin, bebekken Athena tarafından onu güvende tutmak ve doğumunu bir sır olarak saklamak için küçük bir kutuya yerleştirilen Erikhthonios’un hikayesini yeniden canlandırdı. Athena tabutu Atina Kenti Kralı Kekrops’un üç kızına verdi, onları tabutu saklamaları ve asla içine bakmamaları için görevlendirdi. Kızlardan Pandrosos uyarıyı dikkate aldı, ancak diğer ikisi, Herse ve Aglauros meraklarına hakim olamadılar ve tabuta gizlice baktılar. Orada bir yılanın kıvrımlarına sarılmış bebek Erikhthonios’u ya da yarı bebek yarı yılan olan Erikhthonios’u gördüler. Kızlar gördükleri karşısında o kadar dehşete kapıldılar ki akıllarını kaçırdılar ve kendilerini Akropolis’in tepesinden ölüme fırlattılar. Bu ritüelde, tabutları taşımak için seçilen genç bakireler, Kekrops’un kızlarının günahını tabutlara bakmayarak ve dürüstçe gidecekleri yere teslim ederek kefaret ederlerdi.

Yaşları yaklaşık 11-14 arası olan kızlar, sunaktaki kurban kanına bulanacak kutsal arpayı (kanoun) taşıyan kanephoroslar olarak onurlandırıldılar. Bu kan akıtma törenlerine kadınlar katılamadığı için katılabilen ve kanephoroi olabilen kızlar diğer kızlar tarafından kıskanılır, imrenilirdi. Akademisyen Sarah B. Pomeroy şu yorumu yapar:

Kanephoroslar soylu ailelerden seçilmiş bakirelerdi. Onların bekareti, sepetlerinde taşıdıkları kutsal adakların ve kurbanlık aletlerin uygun şekilde kullanılmasını sağlamada güçlü bir faktördü. Bir adayın bu etkinliğe katılmasını engellemek, onun şerefine iftira atmaktı. (75-76)

Bir adayın reddedilmesinin ne kadar ciddi olabileceğinin en ünlü örneği, Harmodios’un kız kardeşinin MÖ 514’te reddedilmesidir. Bu dönemde Atina Kenti (ö. yaklaşık MÖ 528) Peisistratos’un iki oğlu Hippias (iktidarı yaklaşık MÖ 528-510) ve Hipparkos (iktidarı yaklaşık MÖ 528-514) tarafından yönetiliyordu. Hipparkos, zaten Aristogeiton adında bir sevgilisi olan Harmodios’a uygunsuz teklifte bulundu ve reddedildi. Hipparkos, Harmodios’un kız kardeşini herhangi bir açıklama yapmadan kanephorosluktan attı. Böylece onun namusunu sorguladı ve soyadına hakaret etmiş oldu. Harmodius ve sevgilisi Aristogeiton, MÖ 514 Panathenaea Festivali sırasında Hipparkos’a suikast düzenlediler ve Hippias’ın daha acımasız olmasına neden oldular. Bu olay, MÖ 510’da kentin çöküşüne, Atina demokrasisinin yeniden kurulmasına ve gelişmesine sebep oldu.

Panathenaic Procession
Panathenaea Alayı

James Lloyd (CC BY-NC-SA)

Kanephoroslar gençliklerinden evlenene kadar tanrıçaya hizmet etmeye devam edebilirlerdi. Kadınlar, aile bağlarına veya yüksek ahlaklarına göre seçilebilirdi. Bu kadınlar hetairalar, yalnızca evlenene kadar ve bir yıl hizmet verebilecek veya ömür boyu hizmet verebilecek baş rahibelerdi. Athena’nın baş rahibesi olmak Atina Kenti’nin en prestijli pozisyonları arasındaydı ve ona sahip olan kadının tanrıçanın iradesini insanlara ilettiği düşünülürdü. Herodot’a göre Persler MÖ 480’de Yunanistan’ı işgal ettiğinde kentin baş rahibesi, Salamis Savaşı’ndan hemen önce halka yılan Erikthonios’un dolayısıyla da Athena’nın Akropolis’ten çoktan kaçtığını ve aynı şeyi yapmaları gerektiğini söyleyerek şehrin boşaltmasını sağladı (Histories, VIII, 41). Atinalılar onun uyarısını dinlediler ve erkekler şehri savunmaya dönmeden önce kadınları, çocukları ve çeşitli malları tahliye ettiler.

Sonuç

Kadınlar, Demeter Ayinlerine, Elefsis Gizemlerine, erkeklerle özgürce ve belirtildiği gibi, diğer birçok Atina festivaline katılırlardı. Ancak Athena’nın kültüne aktif olarak katılan kadınlar, evlendikten ve evin kadınlar bölümüne gönderildikten sonra bile katkıda bulunmaya devam ederleri, takdir edilirlerdi ve onurlandırılırdı. Gençliklerinde seçilen kızların başlattığı peplos, gençken aynı rolü oynayanlar tarafından devam ettirilir ve tamamlanırdı. Bu devasa peplos, her dört yılda bir onu yaratan kadınlar tarafından Büyük Panathenaea Festivali sırasında Panathenaea Yolu’ndan Akropolis’e taşınırdı.

The Panathenaic Way, Athens, Greece
Panathenaea Yolu, Atina, Yunanistan

Betsy Mark (CC BY-NC-SA)

Athena kültü, antik Yunanistan’da kadınlara sadece ev ve çocuk doğurma dışında bir amaç sağlamakla kalmamış, aynı zamanda şehir yaşamında da önemli bir rol sağlamıştır. Dişil enerjiyi koruyucu tanrıları aracılığıyla kutlarken bile düzenli olarak bastıran Atina kültüründe, Athena kültü, kadınların kendilerini ifade etmeleri, tanınmaları, şehrin dini ve kültürel yaşamına katkıda bulunmaları için bir fırsattı. Kült, MS 4. yüzyılda, Yunanistan’da Hıristiyanlığın yükselişinden sonra, kadınların Hıristiyan olup taraftarlarını kaybedinceye kadar devam etti.

İlk başlarda Hıristiyanlık kadınların her düzeyde katılımını teşvik ederdi. Onlara Athena kültünden elde ettikleri türden özgürlüğe ve kişisel tanınmaya izin verirdi. Ancak Hıristiyan vizyonunu birleştirmek ve uygulamasını standartlaştırmak amacında olan İznik Konsili’nde (MS 325) erkekler, Hıristiyanlıkta yalnızca erkeklerin otorite konumlarına sahip olabileceğine hükmeden Papa I. Clemens’in (ö. yaklaşık MS 35-99) önceki liderliğini izlemeyi seçtiler.

Çünkü İsa havarileri yalnızca erkeklerden seçmişti. İznik’teki karar, kadınları yeni dinde ikincil konuma itti ve Athena kültünün – sosyal yükseliş için fırsat sağlayan diğer güçlü kadın tanrıların yanı sıra – zayıflamasıyla birlikte Atina Kenti kadınları çocuk doğurma ve ev hanımı olarak şehrin erkeklerinin kendilerine tanıdığı tek rolü yeniden üstlendiler.

Alıntı ve Kaynak: WorldHistory

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklamların gösterimine izin veriniz. Bu siteyi ayakta tutabilmek için gereklidir. Please allow ads to be displayed. This is necessary to keep the site up and running.