BilimSağlık

Aspartam Nedir? Dünyanın En Yaygın Tatlandırıcısı Kansere Neden Oluyor mu?

Yapay tatlandırıcılar, şekerin verdiği tatlılığı sağlamak amacıyla birçok gıda ürününe eklenen bileşiklerdir. Şekerden daha fazla tatlılık sağlarlar ve çoğunlukla kalori içermezler. Bu nedenle diyet ürünlerinde de sıklıkla tercih edilirler. Sağlıklı tatlandırıcıların sahip olması gereken özellikler arasında tatlandırıcı özelliğinin yüksek olması, enerji vermemesi (kalorisiz olması) ve kan şekerini yükseltmemesi bulunmaktadır.

Yapay tatlandırıcılar iyi birer alternatif olarak görülse de uzun süreli ve yüksek dozda tüketimleri sağlık için zararlı olabilir. Dünya Sağlık Örgütü’nün kanser araştırmalarını yürüten birimi olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC), en yaygın kullanılan yapay tatlandırıcılardan biri olan aspartamı 2023 yılının temmuz ayında “İnsanlar için olası kanserojen” ilan etmesi beklenmektedir.

Yapay Tatlandırıcılar

Yapay tatlandırıcılar besinlere şekerli tat veren maddelerdir. Enerji verenler ve vermeyenler olarak sınıflandırılabilirler. Enerji veren tatlandırıcılar karbonhidrat içerirler ve kalori sağlarlar. Tatlandırıcılar çoğunlukla kalori içermedikleri için genel olarak diyet ürünlerinde, alkolsüz asitli içeceklerde, unlu mamullerde, konserve besinlerde, pudinglerde, yoğurtlarda ve benzer paketli gıdalarda kullanılmaktadırlar.

Yapay tatlandırıcıların tatlılık dereceleri kıyaslanırken sofra şekeri olarak bilinen bir disakkarit olan sakkaroz (sükroz) referans alınır. Yapay tatlandırıcıların tatlılık derecesi sakkarozdan ortalama 2-3 kat daha fazladır. Besinlerde kullanımı güvenli olan tatlandırıcılar arasında aspartam, asesülfam-k, neotam, sakkarin, sükraloz ve siklamat bulunmaktadır.[1]

İlgili Makaleler
Beslenme Bilimi ile ilgili diğer içerikler ›

Aspartam

1965 yılında Searle ve Schlatter tarafından keşfedilen aspartam (E951), sentetik olarak L-dipeptid ve L-aspartik asidin reaksiyona girmesiyle oluşturulan fenilalanin metil esterdir. 1981 yılında güvenlik ve toksisitesinin değerlendirilmesiyle birlikte ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından kullanımı onaylanmıştır.[2]

Günümüzde günde 3000-5000 ton arasında üretilmektedir ve en yaygın kullanılan yapay tatlandırıcılardan biridir. Verdiği enerji gram başına 4 kaloridir ve kan şekerini yükseltmemektedir. Tatlılık derecesi sükrozdan 200 kat daha yüksektir. Tatlı karışımlarında, paketli yiyeceklerde, diyet ürünlerde, alkolsüz asitli içeceklerde, çiğnenebilir multi-vitamin tabletlerde, kahvaltılık tahıl ürünlerinde ve daha birçok farklı üründe kullanılmaktadır. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi aspartamın günlük kilogram başına alınması gereken miktarını (ADI) 40 mg/kg/gün olarak belirlerken, FDA 50 mg/kg/gün olarak belirlemiştir.[3]

Tatlandırıcı tablet.
Nutrisense

Aspartam yiyecek ve içeceklerle alındıktan sonra esteraz ve peptidazların (enzim çeşitleri) etkisiyle gastro-intestinal kanalda hidrolize edilir ve emilir. Sindirimi sonucu bağırsak mukozasından emilebilen metanol (%10), aspartik asit (%40) ve fenilalanin (%50) oluşur. Bu üç metabolit, yiyeceklerden alınan doğal formlarıyla aynıdır. Aspartam sindirim sisteminde tamamen metabolize edilir, bu nedenle güvenlik değerlendirmesi yapılırken metabolitlerinin de (metanol, aspartik asit ve fenilalanin) metabolizması incelenmektedir.

Aspartamın metaboliti olan metanol, portal dolaşıma katılır ve kemirgenlerde katalaz peroksidaz, primat ve insanlarda ise alkol dehidrogenaz enzimleriyle formaldehite metabolize olur. Formaldehit ise formaldehit dehidrogenaz enzimiyle formik aside okside olur. Formik asit, idrar ve solunum yolu ile vücuttan atılır.[4]

Yüksek dozlarda alınan metanolün metanol toksisitesine yol açabileceği bilinmektedir. Fakat aspartamdan alınan metanol diyet ile alınan miktarla karşılaştırıldığında çok daha düşüktür.

Diğer bir metabolit olan aspartik asit gerekli yolaklardan geçtikten sonra amino asit havuzuna girmektedir. Diğer aminoasitlere çevrilebilmekte ve nörotransmiter madde olarak kullanılabilmektedir. Aspartatın yüksek dozlarda tüketimi sinir sistemi için risk oluşturabilir. Fakat çeşitli çalışmalar insanlarda aspartam içeren ürünlerin tüketilmesiyle kandaki aspartat seviyelerinin yükseltilmesinin mümkün olmadığını göstermiştir.[5]

Üçüncü metabolit olan fenilalanin, sindirim sisteminde emilir ve portal dolaşıma katılarak karaciğere gider. Karaciğerde hidroksilaz enziminin yardımıyla tirozine dönüştürülür. Tirozin ise dopamin, norepinefrin ve epinefrin gibi hormonların yapısına katılır.

Aspartamın Kanser ile İlişkisi

Aspartam, yaygın olarak güvenilir kabul edilmesine rağmen yapılan çalışmalarda kansere, Tip 2 Diyabete ve sinir hasarlarına neden olabileceği bildirilmiştir. Yüksek doz aspartam tüketimi baş ağrısı, depresyon, artrit ve diyabet gibi tıbbi durumların şiddetlenmesiyle ilişkilendirilmiştir.[6] Aspartama uzun süre maruz kalan sıçanlarda lösemi ve lenfoma görüldüğü bildirilmiştir.[7]

1997 yılında, aspartamın güvenliğine dair artan endişeler dolayısıyla İtalya’da bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir araştırma laboratuvarı olan Ramazzini Enstitüsü, aspartamın kanser ile ilişkisi hakkında büyük ölçekli bir çalışma başlatmıştır. Çalışmalardan elde edilen bulgular, aspartamın kemirgenlerde birçok organda kötü huylu tümör görülme oranını arttırdığını göstermiştir. Kötü huylu tümör görülme oranının aspartama maruz kalınan doz ile orantılı olarak arttığı bildirilmiştir.[8]

Geçen yıl yayınlanan ve Fransa’da 100.000 kişiyle yapılan çalışmanın sonuçlarına göre ise aspartamın düşük düzeylerde tüketiminde (erkeklerde <5.06 mg/gün, kadınlarda 15.39 mg/gün) tüm kanser türlerinin risklerinde artış görülmüştür. Sebep olduğu durumlar arasında ise ağırlık artışı, inflamasyon, anjiyogenez, DNA hasarı ve apoptoz (hücre ölümü) inhibisyonu bildirilmiştir.[9]

Aspartam
Aspartam
Dr. Axe

Dünya Sağlık Örgütü’nün kanser üzerine çalışan birimi IARC’nin 14 Temmuz 2023’te yayınlayacağı resmî açıklamada 1300 çalışmanın değerlendirilmesi sonrası aspartamın risk değerlendirmesi güncellenmektedir ve aspartamın artık kanserojen olma ihtimali bulunan maddeler (Grup 2B) arasında yer alması beklenmektedir. Aynı kategoride yer alan diğer maddeler arasında kahvede bulunan kafeik asit, aloe vera, nikel gibi maddeler de bulunmaktadır.[10]

IARC’nin 14 Temmuz 2023’te yayınlayacağı rapor doğrultusunda aspartam ile ilgili yeni güncellemeler yapılacağı düşünülmektedir. Aspartamın kanser ile ilişkisiyle alakalı yeterli düzeyde kanıt olup olmadığı tartışmalıdır.

Temel Sorun: Eldeki Kanıtlar Aspartamın Kansere Neden Olmadığını Gösteriyor!

Geçmiş yıllarda aspartam ve diğer yapay tatlandırıcıları inceleyen çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların ezici çoğunluğu, aspartamın kanser riski potansiyeli konusunda fazlasıyla güven vericidir.[11]

Aslına bakarsanız, yüz binlerce insanı kapsayan akademik çalışmalara baktığınızda, aspartam veya diğer tatlandırıcılar ile çok çeşitli kanser türleri arasında hiçbir bağlantı bulamayan çok sayıda epidemiyolojik çalışma bulmak mümkündür. Örneğin:

  • 2012’de yapılan, Hemşirelerin Sağlık Çalışması ve Sağlık Profesyonelleri Takip Çalışması adlı iki büyük kohortu bir araya getiren ve toplamda 100.000’den fazla kişiyi kapsayan bir çalışmada, aspartamlı diyet içecek tüketimi ile non-Hodgkin lenfoma, miyelom veya lösemi arasında hiçbir ilişki bulunamadı.[12]
  • Aynı katılımcı gruplarını inceleyen bir diğer çalışmada, küçük bir alt grup haricinde aspartam tüketimiyle pankreas kanseri riski arasında hiçbir ilişki bulunamadı.[13]
  • 2014’te yayınlanan bir başka makalede, daha da fazla katılımcı incelendi ve her gün diyet içecek içen kişilerde bile kanser riskinde herhangi bir artış olmadığını bulundu.[14]
  • Çok yakın tarihli bir vaka kontrol çalışması, bir dizi başka kansere ve özellikle aspartam tüketimine baktı ve genel olarak daha fazla aspartam alan kişilerde risk artışı gözlemlenmediğini buldu.[15]
  • Toksikolojik literatürün gözden geçirilmesini de içeren epidemiyolojik çalışmaların yakın tarihli bir sistematik incelemesi, buraya kadar bahsettiğimiz kanıtları özetleyen nitelikteydi: Bir düzineden fazla büyük çalışma, aspartam veya diğer tatlandırıcıların kanser riskini artırdığına dair çok az kanıt olduğunu gösteriyor.[16]

Aslına bakarsanız, 2022’de yayınlanan ve aspartam alımı ile kanser arasında makul derecede tutarlı bir ilişki bulan tek bir makale bulmak mümkün; ancak o bile güçlü bir bağlantı göstermeyi başaramadı.[9]

Elbette aspartam literatürü henüz tamamlanmış değildir. Tüm bu çalışmaların sorunları vardır ve bu konuyla ilgili onlarca yıllık araştırmaya rağmen gözden kaçırdığımız bir bağlantı olması tamamen mümkündür. Bir şeyin kansere ne zaman neden olabileceğini belirlemek nispeten kolaydır, ancak muhtemelen olmadığını göstermek çok büyük bir çaba gerektirir.

IARC Sınıflandırması Fazlasıyla Yanıltıcı!

Daha önceden kırmızı etin kanserle ilişkisi üzerine olan bir yazımızda da anlattığımız gibi, IARC, 2 açıdan meşhurdur: İlki, haşere ilaçlarından güneş ışığına kadar kansere neden olan unsurları dikkatlice analiz etmek ve bunlarla ilgili riskleri ilan etmek. İkincisi… Bu alandaki harika bulgularını yayınlama konusunda berbat olmaları…

Organizasyon, her şeyi 5 kategoriden birine sokmaya çalışmaktadır. En üst grup (Grup 1), kanserojen olduğu kesin olan unsurları barındırır. Sigara içmek, asbestos, alkol ve işlenmiş et, bunun örnekleridir. Diğer iki grup (Grup 2A – Yüksek Olasılıkla Kanserojen ve Grup 2B – Bir İhtimal Kanserojen), kanser ile unsur arasındaki ilişki daha az belirgin olanlar içindir. Grup 3 ise, veri yetersizliği nedeniyle kategorize edilemeyen unsurlar içindir.

Sorun şu: Bu kategorizasyonlar, veri gücüne bağlı olarak yapılmaktadır; risk derecesine göre değil! Dolayısıyla biri kanser riskini 3-5 kat arttıran, bir diğeri sadece “bir gıdım” arttıran iki farklı risk faktörü aynı kategoriye girebilir.

Örneğin yukarıda bahsettiğimiz, aspartam ve kanser arasında bir ilişki bulan çalışmalardan birini ele alalım: Bu makalede araştırmacılar, 2009-2021 yılları arasında izlenen 100.000’den fazla kişiyi içeren Nutri-Net insan kohortunu inceledi ve daha fazla aspartam aldığını bildirenlerin kansere yakalanma olasılığının hiç olmayanlara göre daha yüksek olup olmadığını kontrol etti. Ortalama olarak, hiç aspartam almayan kişilerin bu dönemde 1000’de 31 oranında kansere yakalandığını buldular. Aspartam alımı “daha yüksek” olan insanlar için kanser riski 1000’de 33 idi. Başka bir deyişle, hiç aspartam almamaktan on yıl boyunca düzenli olarak içmeye geçmek, kanser riskini %0,2 artırdı. Bu, nereden bakarsanız bakın aşırı küçük bir risk. Araştırmada bulunan ve yanıltıcı olabilecek potansiyel tüm faktörleri ve buradaki %0.2’lik artışın nedensel bir ilişki olma ihtimalinin düşük olduğu gerçeğini göz ardı etsek bile, bu, ortalama bir birey için hala anlamsız bir risk. Nüfus sağlığı çalışanları için anlamlı olabilir, ancak o durumda bile muhtemelen üzerinde durmaya değmez.

Anlayacağınız, IARC sınıflandırmasında bir unsur, diğerinden çok daha fazla çeşitte kansere neden olmasına, çok daha geniş bir popülasyonu etkilemesine, daha güçlü kanserlere neden olmasına rağmen diğeriyle aynı kategoriye sokulabilir. Yani bir şeylerin kansere neden olabilecek olması, o şeylerin her birinin eşit derecede kanser riski doğurduğu anlamına gelmez! Bir unsur, kanser riskinizi göz ardı edilebilecek bir miktar arttırabilir. Bir diğer unsur, aynı kanser riskini kat kat arttırabilir. Ancak bunların her ikisi de, kanser riskini arttırdığı ve biz bunu bildiğimiz için, aynı kategoriye sokulur.

Bir diğer deyişle, bu kategorizasyonlar bir şeyin ne kadar tehlikeli olduğunu göstermemektedir! Sadece, bir şeyin tehlikeli olduğundan ne kadar emin olduğumuzu göstermektedir. Ancak 2015 yılında çıkan et-kanser ilişkisi haberlerinde veya şimdi aspartam konusunda öyle bir dil kullanılmaktadır ki her şeyi kökünden değiştiren bu önemli ayrım tamamiyle göz ardı edilmiştir. Harvard Üniversitesi’nde beslenme ve epidemiyoloji profesörü olan Qi Sun ise konuyla ilgili şöyle sölylüyor:

Aspartamın kanserojen olup olmadığını kesin olarak söylemek için kanıtların yetersiz olduğunu düşünüyorum.

Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmak: Aspartam vs. Şeker

Burada sık atlanan bir diğer problem de, aspartamın insan diyetinden çıkardığı alternatiftir: şeker. Aspartamın sağlığınız için kötü olabileceğine dair çok belirsiz bazı kanıtlar olsa da, aşırı yağlanmanın (çok fazla vücut yağı) daha kötü olduğuna dair güçlü ve tutarlı kanıtlar vardır. Su içmek, tabii ki birçok yönden muhtemelen yapabileceğiniz en iyi şeydir; ancak şekerle tatlandırılmış ve aspartamla tatlandırılmış arasında seçim yapmak çok daha kolaydır: Aspartam, şekere göre çok daha güvenlidir!

Hayvanlar ve Dozlar: İnsanlar İçin Anlamsız Sonuçlar!

“Muhtemelen kanserojen” sınıflandırması, risk katmanlarının en düşük olanıdır ve aspartamın derecelendirmesi, bazı organlarda kanser riskinin arttığını öne süren hayvan çalışmalarından elde edilen sınırlı kanıtlara dayanmaktadır, ancak insan çalışmalarından elde edilen net bir kanıt yoktur.

IARC, hayvan çalışmalarında kullanılan aspartam düzeylerinin, insanların tükettiği düzeylerden çok daha yüksek olduğunu kaydetmiştir. Unutmayın, bir şeyin hayvanlara zarar vermesi, insanlara da aynı zararı verdiği anlamına gelmez. Ayrıca, bu hayvanlara verilen aspartam seviyeleri, insanların gerçekçi bir şekilde tüketeceği aspartam miktarından kat kat daha yüksektir.

Ne Kadar Aspartam Zararlı?

Çok sayıda bilimsel kuruluş, aspartamın maruz kalacağımız seviyelerde insan tüketimi için güvenli olduğu sonucuna varmıştır. Aspartam için FDA tarafından kabul edilen günlük alım miktarı (ADI), vücut ağırlığının kilogramı başına 50 miligramdır. ADI seviyeleri tutucu bir şekilde belirlenir ve bu eşik, sağlık riski oluşturabilecek seviyenin çok ama çok altındadır.

ADI seviyesi, 65 kilogramlık birinin günde 3.250 mg aspartam tükettiğini varsayar. Kıyaslama olması için bu, günde 16-50 kutu diyet soda içmek veya 93 paket aspartam tüketmek anlamına gelir. Yani bu kadar tüketim yapsanız bile muhtemelen kansere yakalanmazdınız (tabii ki bu kadar çok gazlı içecek tüketimi önermiyoruz)!

IARC Kategorilerini Anlamak…

Grup 1, “insanlar için kanserojen” olan unsurlardır. Bu, söz konusu unsurların insanlarda kansere neden olma potansiyeli olduğuna dair yeterince kanıtımız olduğu anlamına gelir. Ancak haberlere taşırken doğru anlatımların yapılmaması, söz konusu unsurların risk faktörlerinin göz ardı edilmesine ve örneğin sigara içmek veya işlenmiş et yemenin kesinlikle kansere neden olacağının ispatlandığını düşünmeye neden olmaktadır.

Benzer şekilde, Grup 2A “insanlar için yüksek ihtimalle karsinojen” olan unsurları barındırır. Bunun kaba tercümesi, “söz konusu unsurların kansere neden olabileceğine dair bazı kanıtların olduğu, ancak bunlardan emin olamadığımız”dır. Yine, “ihtimal” sözcüğü bireysel risk faktörleriyle ilgilidir; ancak kategorizasyonun bireylerle hiçbir alakası yoktur.

Grup 2B, “insanlar için bir ihtimal karsinojen” olan unsurları barındırır ve muhtemelen en kafa karıştırıcı olan budur. “Bir ihtimal” ne demektir? Bir şeyin gerçek olmadığını ispatlamak aşırı zordur. Tam olarak bu nedenle Grup 4, yani “insanlar için muhtemelen karsinojen değil” kategorisinde IARC tarafından incelenen yüzlerce unsurdan sadece 1 tanesi bulunmaktadır.

Dolayısıyla, pratik olarak Grup 2B, IARC tarafından incelenen unsurlar için devasa bir çöplük gibidir. Ne ispatlanabilen, ne de ispatlanamayan maddeler ve unsurları barındıran bir gruptur. Yani… Neredeyse tüm unsurları! Fazlasıyla şişirilmiş bir kategoridir. Özünde, epidemiyolojik bir çöplükten başka bir şey değildir. Ancak bunu bilmeyen ve bu konuda bilgisi olmayan birine, “elektrik telleri bir ihtimal kanserojendir” demeyi bir deneyin ve bundan ne anladığını bir sorun!

Merak edenler için, artık aspartamla aynı kategoride bulunan bazı ürünler şunlar:

  • Hindistan cevizi yağı içeren sabunlar,
  • Aloe vera,
  • Turşu,
  • Talk tozu,
  • Tekstil endüstrisinde çalışmak,
  • Nikel.

Bu, IARC’ın Sebep Olduğu İlk Kaos Değil!

Daha da beteri, kanserle ilişkili riskleriyle ilgili herhangi bir açıklamada bulunmadan (veya görselleştirmeye başvurmadan) faktörleri kategorilere sıkıştırmak, insanların onlarla ilgili “benzer benzere benzer” ilkesi çerçevesinde düşünmesine neden olmaktadır. Bu da, Guardian gibi devasa medya kuruluşlarının hatalı başlıklar atmasıyla sonuçlanmaktadır. Örneğin: “Dünya Sağlık Örgütü: İşlenmiş Et, Kansere Neden Olmak Konusunda Sigara İçmekle Aynı Kategoride!”

Bu kafa karışıklığı yeni değil. Tekrar tekrar başımıza geliyor. IARC cep telefonlarını, Round-Up haşere ilacını ve dizel dumanlarını kategorize ettiğinde de yaşanmıştı. Ve yine de, hiçbir şey değişmiyor. Aslında bu özünde bir sorun değil; ancak IARC bu kategorilerle ilgili her seferinde basın açıklamalarında bulunuyor.

Yapılan İşi Düzgün Yapmak Mümkün!

Aslına bakarsanız bu bilgiyi doğru düzgün aktarmak zor değil: Örneğin CRUK’un mutlak risklere, arka plan bilgisine, basit dile ve anlaşılır görsellere başvurduğu harika açıklamasına bir göz atın! Her ne kadar bu kategorizasyon kararı, ayrıca yapılan bir Soru-Cevap seansı ile birlikte gelmiş olsa da, eğer ki kategorizasyon sisteminiz bu kadar esrarlıysa (öyle ki, bunu netleştirmek için 5 sayfalık bir ek dökümana ihtiyaç duyuyorsanız), belki de sisteminizi gözden geçirmenin ve halka nasıl ilan ettiğiniz konusunda düzenlemelere gitmenin vakti gelmiştir.

O zamana kadar, önümüzde olan klasik bir fildişi kule mantığından ibarettir: Bir grup akademisyen bir odaya kapanırlar, Dünya’ya açıklamalarda bulunurlar ve her seferinde bu açıklamaları takip eden kaosa kulaklarını tıkarlar.

Dünya Sağlık Örgütü, her ne kadar oldukça başarılı bir ekip olsa da, sadece kırmızı et tüketimi konusunda değil, akupunktur gibi sahtebilim türlerine zamanında platform sağlamış olması bakımından da bilim camiasından tepki görmüştür. Her ne kadar yaptıklarını iyi niyetlerle yaptıklarını düşünmek istesek de, bulgularını raporlama biçimi kabul edilemezdir.

Belki de bilim organizasyonlarının “insanlar için kafa karıştırıcı” diye yeni bir kategorizasyon şeması yaratmasının vakti gelmiştir…

Kaynak

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklamların gösterimine izin veriniz. Bu siteyi ayakta tutabilmek için gereklidir. Please allow ads to be displayed. This is necessary to keep the site up and running.