Dünya TarihiTarih

Troyanın Keşfi

Troyanın Keşfi; Yunanlı (İyonyalı) şair Homeros’un (yaklaşık MÖ 750) destan şiirlerinin yer aldığı İlyada ve Odysseia kitaplarında Yunan şehir devletlerinin bir ittifakı sonucunda efsanevi Troya şehrinin on yıllık kuşatma hikâyesi olan Troya Savaşı’nı anlatıyor.

Troya şehri aynı zamanda Latince’de Ilium adıyla da biliniyor ve bu şehir Anadolu coğrafyasının (modern Türkiye) kuzeybatı kıyısında yer alıyordu.

İlyada’nın Dünyası, yaklaşık olarak M.Ö 1200

Simeon Netchev (CC BY-NC-SA)

Troya Şehri, Erken Bronz Çağı’ndan (MÖ 3000-2200) itibaren, MS 1300 yılında iki büyük depremden sonra yerle bir olup yıkıldığı zamana kadar, yaklaşık olarak 4000 yıl boyunca sürekli ikamet edilen bir yerleşim yeri olarak varlığına devam etmiştir. Arkeolojik kalıntılar Troya şehrinde MS 12.yüzyılda küçük bir Bizans topluluğunun yaşam sürdüğünü gösteriyor. Önlü şair/ozan Homeros destanları güçlü krallığı Troya’nın, popüler hayal gücünde sürekli yerini almasına rağmen, geçen tarih sürecinde kaybolduğu anlaşılıyor

TROYA SAVAŞI BİLİMSEL TARTIŞMALARIN KONUSU OLMAYA DEVAM ETMELİDİR, ANCAK HOMEROS’UN İLYADA KİTABI KENTİNİN YERİ BULUNDUĞU GENEL KABUL GÖRMÜŞTÜR.

19.yüzyılda Hisarlık Örenyerinin (Hisarlık Tepe) Antik Troya kenti olduğuna yaygın olarak inanılıyordu. Troya şehri, Ege Denizini Karadenize bağlayan Çanakkale Boğazında günümüz Tevfikiye Köyü yakınlarında bir tepede kurulu alması, dönemin büyük bir ticaret yoluna hâkim olması nedeniyle stratejik olarak önemli bir konumdadır. Arkeologlar, zamanla 20 metre (65 ft) yüksekliğinde bir höyük oluşturan farklı yerleşim yerlerinin katman veya tabakalarını kazmaya başladılar. Bu katmanlar Troya I’den Troya IX’a kadar olan bir sıralama şeklinde numaralandırılıp etiketlendirildiler. Bugüne kadar dokuz şehir ve 46 yerleşim yeri seviyesi gün ışığına çıkarılmıştır. Elde edilen verilere göre aslında tek bir Troya’nın olmadığı ve bölgede kurulmuş ardışık bir dizi uygarlığın yaşamış olduğu anlaşılıyor.

Troya Savaşı hikâyesinin Geç Bronz Çağında (yaklaşık MÖ 1700-1000) geçen tarihi bir olay mı? yoksa sadece Yunan Mitolojisinde geçen bir tema mı? olduğu bilimsel tartışmaların konusu olmaya devam ediyor. Ancak, Homeros’un İlyada destan eseri şehri yerinin keşfedildiği genel olarak kabul görüyor. Antik Troya şehrinin keşfedilmesi üç ünlü aekeolog ile ilişkilendiriliyor: Heinrich Schliemann, Wilhem Dörpfeld ve Carl Blegen

Heinrich Schliemann: Troya’yı Bulmak ve Neredeyse Kaybetmek

Johann Ludwig Heinrich Julius Schliemann (1822-1890), 1873 yılında Antik Troya şehrini keşfettiğini iddia ettiği zaman dünya çapında bir ün kazanmış oldu. Alman bir işadamı ve amatör (arkeoloji eğitimi almadı) öncü bir akeolog olan Schielmann daha yedi yaşındayken Weltgeschichte für Kinder (Çocuklar İçin Dünya Tarihi) adlı bir kitapta Troya şehrinin alevler içinde yanan bir resmini gördüğünde Troya şehri düşüncesinden çokça etkilenmişti.

Yoksul bir Lutheryan Papazın oğlu ve ailenin yedi çocuğundan beşincisi olan Schlieman, 15’ten fazla dili konuşabilen, daha erken yaşlardan itibaren seyahat etmeye başlayan olağanüstü yetenekli bir dilbilimciydi. Güney Amerika’ya göç etmek istedi; 1841’de Hollanda kıyılarında neredeyse bir enkaz haline gelen, La Guajira’ya (Kolombiya) giden bir gemide kamarot olarak çalıştı. Bir süre Amsterdam’da kaldı ve bir tüccarın yanında muhasebeci olarak çalıştı, dönemin ticaret temel dilleri olan İngilizce, Fransızca ve Flemenkçe’yi öğrendi.

Heinrich Schliemann
Heinrich Schlimann

Ed. Schultze Hofphotograph Heidelberg Plöckstrasse 79 (CC BY-NC-SA)

Heinrich Schliemann, 1846 yılında Alman Ticaret Kurumu B.H.Schröder&Co’nun temsilcisi oldu ve sonra Rusça konuşabilen kişi olduğu için şirket temsilcisi olarak Saint Petersburg’a gönderildi. Bu görevlendirme, Schliemann’ın 1851 yılında daha Kaliforniya’ya varmadan, Altına Hücum çılgınlığının yaşandığı dönemde mültimilyon dolar kâr elde etmeden önce indigo boya ve güherçile ticareti yaparak servet biriktirmenin başlangıcı oldu.

Heinrich Schliemann 1858 yılında daha 36 yaşında iken erken bir yaşta emekliye ayrıldı. Avrupa’ya döndü ve ilk karısı Rusya doğumlu Ekaterina Petrovna Lyschin (1826-1896) ile evlendi. Zamanını klasik arkeolojik alanları gezerek değerlendirdi. 1868 yılında, Hisarlık Örenyerinde bir araziye sahip olan Levanten bir İngiliz aile ve Hisarlık Tepe Höyüğünün doğu yarısı bölgeye (batı yarısı Türk devletine aitti) sahip gurbetçi bir İngiliz Diplomat olan Frank Calvert (1828-1908) ile tanıştı.

Diplomat Calvert bölgeyi incelemiş, siperler kazmış ve Homeros eserlerinde geçen efsanevi Troya kentini bulduğu konusunda emin olmuştu. Ancak kazı sezonunu daha fazla sürdürecek yeterli mali durumu yoktu. Frank Calvert, tanıştığı bu Alman tüccarın arkasında büyük bir servet ve efsanevi Troya’yı bulma konusunda kararlı bir iradeye sahip olduğunu fark ederek Schliemmann’ı bir akşam yemeğine davet etti. Bu iki adam görüştükten bir süre sonra ortaklık kurmaya karar verdiler. Heinriech Schliemann, 1870 yılında eski eşi Ekaterina’dan boşandıktan sonra 1869 yılında evlendiği daha genç ikinci eşi Yunanistan doğumlu Sophia Engastromenos’u da (1852-1932) yanına alarak kazı çalışmalarına başladı.

Sophia Schliemann
Sophia Schliemann

Unknown Photographer (Public Domain)

Heinrich Schliemann’ın kazı yapma yöntemi çokça sorgulama konusu oldu. Günlük 80 ile 160 işçi çaşıtıran Schliemann ve ekibi Troya şehri olmayacak kadar geç bir döneme ait olduğu düşündükleri katmanlardan toprağı bir kenera atıp molozlar inşa ederek, bulunan geçidin ortasından 14m’lik (45 ft) bir hendek kazdılar. Schliemann, en alt kısımda bulunan katmanın (Troya I) efsanevi Troya Şehri olduğunu var sayarak, daha sonraları üst katmanlarda tanımlaması yapılan “gerçek Troya’yı” yok etmiş oldu. Kazma, kürek ve dinamit kullanıldı, antik site kalıntıları neredeyse yok edildi. Bu durumda, profesyonel bir akademisyen olan Heinrich Schliemann, bir arkeolog olmaktan daha ziyade bir hazine avcısı olmakla suçlandı. Klasik konularda bir bilgin olan Kenneth Harl, Küçük Asya üzerine verdiği bir seri konferanslarında Schliemann’ın Yunanlıların savaşta bile yapmadığı işleri kazılarda yaptığını söyledi: Antik Troya Şehri duvarlarını yok etmiştir.

SCHLİEMANN, KRAL PRIAM0S HAZİNESİNİ (AKLAŞIK 8000 NESNE) TÜRKİYE DIŞINA KAÇIRDI.

Heinrich Schliemann, eşi Sophia’nın1874 yılında çekilen bir fotoğrafında görüldüğü gibi, 1873 yılı Mayıs ayında başına taktığı altın taç/diadem de (Kraliyet Tacı) dâhil olmak üzere, bir yığın altın; değerli mücevher ve antik eserden oluşan Troya Kralı “Priamos Hazinesini” keşfettiğini iddia etmişti: Homeros’un destan kitabı İlyada’nın 24.bölümünde (book 24) bahsi geçen zenginlikler olan Troya Kralı Priamos Hazinesi. Bulunan Priamos Hazinesi, o dönemde bir yangın olduğunu ve dolayısıyla ateşin varlığını gösteren Troya II katmanında keşfedilmişti. Ancak Priamos Troya VI (yaklaşık MÖ 17300-1300) veya Troya VII (MÖ1300 -1180) döneminde Troya Kralı olmuştu.

Tartışmalar, Heinrich Schliemann’ın eksik olan kazı günlükleri üzerine odaklanmıştır. Ayrıca bulunan antik eserlerin yanlış tanımlaması yapılmış ve keşiflerinde bazı eserlerin ortaya çıkarıldığı tarih belirsizdir. Heinrich Schliemann’ın bu tarih aralarına ilişkin ya gerçeği söylemediği veya bulgularını antik sitenin başka bölgelerinde bulunan eski eserlerle birleştirdiği şeklinde suçlamalara yol açmıştır: Yani, Schliemann, kazılarda bulduğu herhangi bir nesneyi alışkanlık olduğu üzere işaretlenmiş, sözkonusu nesnenin yerine Priamos Hazinesine ait bir nesnenin fotoğrafı çekilmiş ve asıl ilk belgelerin hiç birinden bahsedilmemiştir. Schliemann’ın tek amacı haline gelen efsanevi Troya şehri izlerini yalnız başına takip etmesinden dolayı bulunan tarihi eserler konusunda tahrifat yapılmış mı? sorusuna yol açmıştır. Bu soru, efsanevi Troya şehri keşfinin yapıldığı zamandan beri gündemde olan bir sorudur. Schliemann’ın daha sonra Kral Priamos Hazinesi bulunduğu zaman, orada hazır bulunan karısı Sophia’nın anlatımı konuyu sansasyonel hale getirdiğini itiraf etmesi, tahrifat olup olmadığı sorusuna cevap bulunmada yardımcı olmamıştır. İşin doğrusu, eşi Sophia, babasının ölümü nedeneniyle, o zaman Atina’ya, ailesinin yanına gitmiştir.

Priam's Treasure
Kral Priamos Hazinesi

Unknown Photographer (Public Domain)

Heinrich Schliemann daha sonra Kral Priamos Hazinesini (yaklaşık 8000 nesne) Türkiye’den kaçırmıştır. Hazine koleksiyonunu oluşturan çoğu antik nesne Berlin’deki Neues Müzesine götürüldü, II.Dünya Savaşı sırasında (1939-1945) Berlin Hayvanat Bahçesi altında bir yerde saklanarak korumaya alındı. Ancak, Sovyet Askerleri bölgeye geldiklerinde bu hazineyi buldular ve Moskova’ya götürdüler. Bu hazine eserlerin çoğu günümüzde de tutulduğu Puşkin Devlet Güzel Sanatlar Müzesinde sergilendi. Priamos Hazinesi MÖ 2200 yılı ve daha öncesine tarihlenmektedir; belki de Homeric Troya’dan 1000 yıl daha eski bir döneme ait. Heinrich Schliemann ayrıca çanak-çömlek, altın takılar, bronz çaydanlıklar ve heykel figürleri topladı, bütün bu antik esereleri Avrupa’ya gönderdi veya özel koleksiyonculara sattı.

Dönemin Türkiye Hükümeti, 1876 yılında ülkeyi terk ederek Yunanistan’a gidip bir arkeolojik Sit Alanı olan Miken Uygarlığı ile ilgili kazılara başlayan Schliemann’a dava aştı. Bu kazı alanında Yunan Bronz Çağı, “Agamemnon Maskesini”; Homeros’un İlyada’sında konu edilen Troya Savaşında Yunan ordusu komutanı Antik Miken Sitesi ünlü Kralının altın varaklı cenaze maskesini bulmuştu. Antik buluntular aynı zamanda tartışmalara da neden oldu ve bazı eleştirmenmler Schliemann’ı maskeyi taklit etmekle suçladılar. Modern arkeolojik araştırmacılar Miken Uygarlığı mitolojik kralının ayrılmış kaşları bölgede bulunan diğer ölüm maskelerinden stilistik açıdan farklı olduğunu söylüyorlar.

Death Mask of Agamemnon
Agamemnon Ölüm Maskesi

Xuan Che (CC BY)

Heinrich Schliemann yine de Troya’da 20 yılı aşkın bir süre ve yedi kazı sezonu geçirerek, Schliemann Çukuru olarak bilen yeri derinleştirip genişleterek ve aynı zamanda değerli malzemeleri yok ederek uluslararası bir ün kazanmış oldu. Belki de Homerik Troya’nın gerçek kâşifi olabilecek Frank Calvert’ın kazı yapma yöntemi eleştirilerine hiç bir zaman itibar etmedi.

Heinrich Schliemann, arkeolojik kazı yöntemleri genellikle hoyratça olsa da, modern alan arkeolojisi kurucusu olarak kabul edilmesine rağmen, kazıların odak noktasına efsanevi Troya şehri alt katmanları yerine üst katmanları alarak stratigrafik kazılara öncülük eden başka bir arkeolog’un çalışmaları üzerine yoğunlaşması gerekiyordu.

Wilhelm Dörpfeld

Wilhlem Dörpfeld (1853-1940), Schliemann gibi Homeros destanlarında bahsedilen antik yerlerin tarihsel gerçekliğine sıkı sıkıya inanan, Prusya doğumlu bir Alman mimardır. Son dinlenme yeri Yunanistan’da Homerik Ithaka olduğunu iddia ettiği bir manzaraya bakan Lefkada adasında (İyon Denizin’de) olmuştu.

Dörpfeld, 1873-1876 dönenimde Berlin’de Bauakademie’de (Mimarlık Akademisi) Antik Yunan Mimarisi alanında uzman olarak mezun oldu. Antik Yunanca okudu ve 1877 yılında Hera Tapınağında kazı yapmak üzere Mora Adasına (Peloponesse), Olimpia’ya gönderildi. Genç Mimar Dörpfeld bu Sit Alanı çalışmaları sırasında “Çörüyen Ahşap” teorisini geliştirdi ve peristil taş stünlarının aslında orjinal ahşap olduklarını iddia etti. Wilhelm Dörpfeld, Bausforschung adı verilen bir uygulamayla, çalışma yapmak ve titizlikle belgelemek üzere tarihi binaları yorumlamaya ve tarihlendirmeye varana kadar temel saha teknikleri geliştirdi.

Wilhelm Dörpfeld
Wilhelm Dörpfeld

Unknown Photographer (Public Domain)

Heinrich Schliemann 1881 yılında Olympia’yı gezerken, onu kazı alnına çıkaran Wilhelm Dörpfeld ile tanıştı. Schliemann, 1882 yılında, bir sonraki kazı sezonuna yardımcı olması için Dörpfeld’i efsanevi Troya’da kendisine katılmaya davet etti. Schliemann kazı çalışmalarında, alanda kabul edilen yöntem olarak üst katmanlardan başlayarak aşağıya inme tekniği kullanmak yerine alt katmandan başlayarak yukarıya doğru numaralandırdığı alanı dokuz katmana ayırmıştır.

Mimar Dörpfeld, Schliemann’ın Troya II tanımlamasını Homerik Troya şeklinde düzeltme yaptı. Troya II tabakası, bir sur duvarının olduğu ve bir yangın sonucu yıkım yaşandığına dair kanıtlara sahip Erken Bronz Çağı bir yerleşim yeriydi. Bu veriler Schliemann’ın Troya şehrini bulma coşkusuyla, Antik Troya’yı bulduğunu ilan etmesine neden olmuştu. Mimar Dörpfeld, efsanevi Troya şehrinin bulunduğu yerin aslında Troya VI veya Troya VII katmanlarında olduğunu düşündü ve katmanları birer birer özenle kazmaya başladı.

BLEGEN, TROYA VII KATMANININ (MÖ 1300-1180) UZUN BİR KUŞATMA DÖNEMİ GEÇİRDİĞİNİ VE SONUNDA YAĞMALANDIĞINI GÖSTEREN İNANILMASI ZOR KANITLAR BULDU.

Alman Mimar Wilhelm Dörpfeld statigrafik kazı yapmanın öncüsü bir arkeologdur. Bu kazı yöntemi; her bir toprak ve tortu katmanındaki eserlerin sistematik olarak tanımlandığı, kapsamlı bir şekilde belgelendiği ve katmanlar arasındaki ilişkinin incelendiği çalışma anlamına gelmektedir. Dörpfeld, Homeros’un İlyada eserinde, Troya VI katmanında Kral Priamos Sarayına ilişkin açıklamalarıyla tutarlı, savunma duvarları, bir megaron (büyük diktörtgen merkezli salon), çanak-çömlek ve mücevherlerle çevrili bir yerleşim yerini ve de bir yangın geçirdiğinin kanıtlarıyla birlikte bir kaleye sahip şehri ortaya çıkardı. Wilhelm Dörpfeld, Troya VI katmanının efsanevi şehir için en olası aday olduğunu ve bundan dolayı Heinrich Schliemann’ın burayı kazdığını savundu.

Heinrich Schliemann’ın 1890 yılında, geçirdiği bir kulak enfeksiyonu hastalığı nedeniyle, Napoli’de, geçmekte olduğu bir sokakta yere yığıldı ve 68 yaşında öldü. Efsanevi Troya kazılarını finanse etmeye devam etme görevi karısı Sophia’ya kaldı. Wilhelm Dörpfeld, 1893 ve 1894 yıllarında iki sezon boyunca kazılara katıldı ve birçok büyük kule, atölye ve depo odaları gibi kamu binaları, geçitler ve kerpiç evler ile kaleyi çevreleyen 5 metre kalınlığında (16 ft) devasa savunma taş duvarları daha gün yüzüne çıkardı. Bütün bu bölümlerin varlığı karmaşık bir sosyal ve ekonomik yapıya sahip bir şehrin olduğunu düşündürüyor.

Schliemann's Trench
Schliemann’ın Hendeği

Dosseman (CC BY-NC-SA)

Sophia Schliemann, kocası Heinrich Schliemann ölümü ardında, kendisini kocasının çalışmalarını ve mirasını tanıtmaya adadı. Çokça seyahat etti, konferanslar verdi ve Arkeolog Alfred Brueckner’in yardımıyla Heinrich Schliemann’ın bir otobiyografisini (Selbsbiogaphie) yayınladı. Sophia Schliemann, Miken Uygarlığı kazı alanlarını finanse etmeye devam etti ve Miken Uygarlığı Kralı Agamemnon’un karısı Clytemnestra mezarının keşfedilmesiyle anılıyor. Sophia Yunanistan’da hayırsever çalışmalarıyla tanınıyor, ömrünü Atina’da geçirdi ve 80 yaşında burada öldü. Oğulları Agamemnon Schliemann (1878-1954) 1914 yılında Yunanistan’ın Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi olarak atanmıştı.

Wilhem Dörpfeld 1887 yılında Atina Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü olarak atandı ve bu görevi 1912’ye kadar sürdürdü. Yunanistan’da birçok kazı çalışması yaptı ve Antik Sit alanı kazıları inceledi: Hekatompedon Parthenon Temelleri, Bassae’de Appolon Tapınağı ve Epidaurus’ta Antik bir Tiyatro..

Dörpfeld, arkeolojik bulgularını ayrıntılı olarak belgelemeye büyük önem vererek, arkeolojiye bir ciddiyet kazandırdı ve daha titiz bir yaklaşım getirdi. İngiliz Arkeolog Sir Arthur John Evans’a (1851-1914) göre Wilhelm Dörpfeld efsanevi şehir Troya tarihinin daha doğru bir şekilde anlatılmasını sağladı ve Schliemann’ın arkeolojiye kazandırdığı en büyük keşfi olan kişi oldu.

Carl William Blegen

Efsanevi Toya kazılarına katılan önemli diğer bir figür, Norveç asıllı Amerikalı bir arkeolog olan Carl William Blegen idi (1887-1971). Blegen, 1932 –1938 yılları arsında bölgede kazı çalışmalarını yöneten ilk profesyonel arkeolog oldu ve Troya’ya bir yılda yedi sefer düzenledi. Yale ve Minnesota Üniversitelerinde eğitim gördü, 1927-1957 yılları arasında Cincinnati Üniversitesinde (Ohio/ABD) Klasik Arkeoloji Profesörü ünvanıyla görev aldı ve Yunan Tarih Öncesi (prehistory) konusunda uzmanlaştı.

Prof.Carl Blegen, Heinrich Schliemann’ın pervasız kazı yöntemlerine sempati duyuyor ve 1876 yılında bilimsel yöntemlerle kazı tekniklerinin daha bilinmediğine işaret ediyordu. Wilhelm Dörpfeld’in Troya VI katmanında bulunan verilerin savaştan kaynaklanan yangın ve yıkım kanıtları olduğu görüşünden farklı bir düşüncesi vardı. Carl Blegen, efsanevi Troya şehrinin MS 1300 yılı dolayında şiddetli bir depremle yıkıldığı sonucuna vardı. Wilhelm Dörpfeld stratigrafisini geliştirmek üzere çalışmalar yapan Blegen, Troya VII katmanının (yaklaşık MÖ 1300-1180) uzun süren bir kuşatmanı yerleşim yerinin geçirdiği ve en sonunda yağmalandığı konusunda ikna edici kanıtlar bulup kamuoyuna sundu. Carl Blegen ekibi, duvarlara gömülü Yunan tarzı ok uçları, herhangi bir mezara gömülmemiş insan iskeletleri, hayvan kemikleri, yangın geçirmiş binaları ve sığınak arayan aileleri barındırabilecek odalara bölünmüş başka binaların da olduğunu belgeledi. Carl Blgen, efsanevi Troya Şehrinin düşüşünü MÖ 1250 olarak tarihlendirdi.

Map of Troy
Truva’nın Haritası

Bibi Saint-Pol (Public Domain)

Tübingen Üniversitesinden (Baden-Württemberg/Almanya) Alman-Amerikalı Arkeolog Manfred Korfman (1942-2005) yönetiminde uluslararası bir ekibinin ortaya çıkardığı yeni verilere göre Schliemann, Dörfreld ve Blegen’in yalnızca Kale bölgesi olan yoğun nüfuslu alanı kazdıklarını, ancak, çok daha büyük bir alan olan aşağı şehir bölgesinin surların dışında olduğu anlaşıldı.

Carl Blegen açısında Troya VII B tabakası, efsanevi Troya tarihinde çok farklı iki aşama arasında bir sınır noktasını oluşturuyordu. Bu katmanda, güneydoğu Balkanların etkisi görüldü ve daha basit evler gibi yeni bir mimariyi gösteren çanak-çömlekler çıkarıldı. Bu veriler Carl Blegen’i, Balkan göçmenlerinin önceki bölge sakinlerinin yerini almış olma olasılığını düşünmeye yöneltmişti. Blegen’e göre bu veriler Troya VII A katmanındaki şehrin insan eliyle tahrip edildiğine ve Homeros eserleri konusu efsanevi Troya hikâyesine delil teşkil ettiğine işaret ediyordu.

Carl Blegen’in hedeflerinden biri Troya’daki mezarlıkları aramaktı ve 1932’de Kalenin 90 m (295 ft) kuzeybatısında “Yakma Yeri” (A Place of Burning) olabilecek bir alanı keşfetti. Bu alanda ölü kişi küllerinin bulunduğu mezar çömleği ve çift kulplu eski testilerin (amphoras) yanısıra yanmış kemikler de vardı. Carl Blegen, bu alanı Troya VII katmanı olarak tanımlayarak, bulunan verileri çağdaş ölü yakmaya ritüeline dair süregelen kanıtlar olarak yorumladı. 1980 yılında Cincinnati Üniversitesinden (Ohio/ABD) önceki dönem Klasik Çalışmalar Profesörü Brian Rose’ın devam ettirdiği Carl Blegen’in kapsamlı çalışması, yaklaşık 35 hektarlık (86 dönüm) bir alanı kaplayan, mazgallı sur duvarlı ve U şeklinde savunma hendekli, 5000-6000 dolayında nüfusu olduğu var sayılan bir Geç Bronz Çağı kentini ortaya çıkardı.

Carl Blegen, 1939 yılında Yunanistan’da kazı yapmak üzere efsanevi Troya’dan ayrıldı ve yeni kazı alanında MÖ 14. ve 13. yüzyıla tarihlenen, Linear B script tarzında (Yunanca eski bir yazı formu) yazılmış 600 adet Kil Tablet buldu. Blegen ayrıca Homeros’un İlyada eserinde anlatılan Pylos’ta (Navarin veya Pilos), Miken Nestor Sarayını da keşfetti

Efsaneden Gerçeğe

Heinrich Schliemann’ın tartışmalı kazı yöntemlerine, değerli eser kaçakçılığına ve ortağı ve de ilk arkeolojik araştırmaları yapan diplomat Frank Calvert’e hakkını vermemesine rağmen, konusu itibariyla destan eser İlyada’nın tarihsel gerçeklere dayandığını kanıtlayark Homeros’un efsanevi Troya şehrini gün yüzüne çıkardı. Bronz Çağı Troya şehrinin üst katmanlarını yok ederek, daha sonraki arkeologlarca gösterişli bir hazine avcısı olmakla suçlanırken, diğer yandan da, yaptığı kazılarla arkeolojiyi popüler hale getirdi.

Arkeologlar Wilhelm Dörpfeld ve Carl Blegen, gün yüzüne çıkardıkları her bir eserin yerini titizlikle kayıt altına alarak ve bulundukları bağlamı inceleyerek efsanevi Troya kazılarına bilimsel titizlik ve sistematik kazı yapma teknikleri geliştirdiler. Özellikle Carl Blegen, Troya VII A katmanında insan eliyle yapılmış yıkıma dair kanıt bulduğunda tarihi Troya Savaşı olasılığını gündeme getirmiş oldu.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklamların gösterimine izin veriniz. Bu siteyi ayakta tutabilmek için gereklidir. Please allow ads to be displayed. This is necessary to keep the site up and running.