GenelGenel Türk TarihiKültür ve Sanat

Halk Anlatıları

Halk Anlatıları (Halk Öyküleri veya Halk Hikâyesi)

Hikâyelerden, mesellerden ve masallardan oluşan, toplumsal iz bırakmış bir olaydan veya bir yazınsal ürünün sözlü kültürde bıraktığı derin etkiden kaynaklanarak ortaya çıkan halk edebiyatı ürünlerine verilen ad.

Ayrıca, bazı halk bilimciler halk öyküsünü: “Çağdaş çağlara yaklaştıkça geçirdiği değişimle destanların yerini tutan halk ürünü.” olarak görmüştür.

Destanlar olağanüstü ögelerin çokça rastlandığı türlerdir. Halk hikâyeleri ise olağanüstülük düzeyinin ikinci safhasında yer alır ve destanlara oranla halk hikâyelerinin olay örgüsü daha gerçekçidir. Halk hikâyeleri bu yönüyle modern çağların yazın türleri olan roman ve öykü gibi mensur türlerle, destan arasında bir geçiş sürecini yansıtan ürünlerdir. Halk hikâyelerinde olaylar belirli kahramanların üzerine kurulmuştur.

Bu kahramanlar çoğu kez; tanınmış bir edebî ürünün içeriğinde yer alan kahramanların topluma mal olması ve anonimleşmesiyle oluşmuştur. Aslen Divan edebiyatı’na ait mesneviler olan Leyla ile Mecnun ve Ferhat ile Şirin gibi eserler, taç eserlerin toplum tarafından sözlü kültüre aktarılıp “halk hikâyesi” hâline gelmesinin en önemli örnekleridir.

Bunun yanında halk edebiyatı ürünlerinde de bu duruma rastlanmaktadır. Örneğin, Kayıkçı Kul Mustafa’nın Genç Osman Destanı; toplumun beğenerek halk hikâyeleştirme sürecine dâhil ettiği eserlerdendir. 1930’da edebiyat tarihçisi Fuat Köprülü, Genç Osman Destanı’nı halk hikâyelerinin oluşum evrelerini tespit etmek maksadıyla incelemiştir. Ayrıca bu çalışma; Türk edebiyatındaki anonim hikâyeleşme süreci hakkında yapılmış ilk çalışmalardan biri olmuştur.

Kavram kökeni

Halk sözcüğü, Arapça bir kelime olup yaratılmışlar anlamına gelir. Öykü sözcüğü ise “kurgusal bir edebi tür anlamına gelen” Arapça hikâye sözcüğünün öz Türkçe karşılığıdır.

Kimi araştırmacılar halk öyküsü kavramının göçebe hayattan yerleşik yaşama geçiş sürecinde ortaya çıktığını savunmaktadır. Bu, toplumların destan dönemleriyle ilintili bir durumdur. Türkler gibi yerleşik yaşama geçiş süreci uzun süren toplumlar için bu varsayım geçerlidir. Ancak, Arapça kaynaklara bakıldığında; hikâye kavramının çok eski olduğu görülecektir.

Bu tür toplumlarda; önceleri kıssa ve söylence kültürü gelişmiştir. Bu süreçte destanlar kahramanlık ekseninin yanında kehânet boyutuyla gelişme göstermiştir. Yerleşik bir yaşamı benimseyen toplumlar bu ürünleri önceleri yazı ile muhafaza etme yoluna gitmiştir. Örneğin Sümer Yaradılış Destanı bu tür gelişen nesir yazısının ilk örneklerinden biridir. Ayrıca bu tür metinler genellikle yaradılışa dair sorunları işlediği için; büyük oranda mistik ve dini ögeler içermektedir.

İnsanın kimlik arayışıyla ilk ürünlerini vermeye başlayan yazınsal alan; hikâyecilik geleneğinin kökünü teşkil etmiştir. Halk öyküleri de; destan dönemi ve modern dönem arasındaki; gerçekçi olağanüstülük kavramını oluşturan süreçtir. Ancak bu hikâyeleşme süreci göçebe ve yerleşik yaşam tarzlarının kazanımlarına göre değişim göstermiştir. Yerleşik toplumlarda yazı kullanımı yaygın olduğundan bu toplumlarda, halk hikâyesi kavramı yazınsal eserler ve tarihi yazıtlarla daha yakındır, yâni ayrışım hatları çok açık değildir.

Örneğin İslâmi edebiyata mal olan; Leyla ve Mecnun gibi mesnevilerin birçoğu gerçel olarak; birer Arap halk öyküsüdür. Ancak bu hikâyeler farklı toplumlarda -Türkler gibi- kitaptan aktarım yoluyla bu sürecin bir parçası olmuştur.

Oluşum süreci

Halk öyküleri toplumların sosyal konumlarına göre değişik yapılanma evrelerine tanık olmuştur. Bunun için halk öyküleri yalnızca yazınsal bir ürünü oluşturmaz. Halk öyküleri yazınsal bir ürün olmanın yanında sosyal bir konuma sahiptir.

Dünya milletlerini târih hassasiyetlerine göre: Mitolojik, yazınsal, sözlü birikime dayalı ve tabiat toplumları olarak dörde ayırabiliriz. Bu dört toplum türünde de halk öykülerinin oluşum ve işlevlerinde farklılıklar vardır. Mitolojik dönemi uzun süren ve bu dönemden günümüze yazılı ürünler bırakabilen toplumlardır. Bu tür toplumlar yerleşik yaşama erken dönemlerde geçmiş ve halk ürünlerinde tanrı motifini baskın bir hale getirmiştir.

Sözlü birikim

Şaman inanışlarının hâkim olduğu kültürlerde sözlü birikim dominant bir haldedir. İnanç konusunda mistisizm ve totem tapınmalarının; destan döneminde görüldüğü, genellikle göçebe bir hayat tarzını benimsemiş toplum türüdür. Bu tür toplumlarda ata kültü son derece önemli olup, ruh ve kutsal doğa figürleri son derece elzemdir. Bu tür animizme yakın toplumların en bariz örnekleri Moğollar ve Türklerdir.

Bu toplumlar yazı ile geç dönemlerde tanışıp, daha ziyade sözlü ürün konusunda ileri bir düzeye gelmiş olsalar da; güçlü bir mitolojiye sahiplerdir. Ancak göçebe kültürler genellikle, yerleşik kültürlerle tanıştıklarında; kendi yapılarını revize ederek din dâhil bu yeni atmosferin içine girmiştir.

Örneğin Türkler, 751 Talas Savaşı’ndan sonra Arabistan doğumlu bir yerleşik yaşam dini olan İslâmiyet’i kabul etmeye başlamıştır. Bu dönemin ardından; Türk geleneğinde var olan yapılar İslâmiyet etkisinde İslâmi eserlerde kullanılmış; Türk kahramanları İslâmi edebiyata dair kişilerin vücûdunda hayat bulmuştur. Örneğin; Ferhat ile Şirin gibi âşık tipleri, Arap ve Fars eserlerinden okunarak halk ağzında türevlendirilmiş ve bir halk hikâyesine dönüştürülmüştür.

Bu oluşum sürecinde; 40 sayısının kutsallığı gibi Türklere özgü kavramlar da bu hikâyelerde İslâmi çizginin içerisine yerleştirilmiştir. Bu tür toplumlarda halk öykülerinin oluşmasındaki ikinci aktörler ozanlardır. Ozanların toplumca rağbet gören olayları konu alan şiirleri zamanla dilden dile dolaşarak, tamamen öz kültüre ait halk hikâyelerine dönüşmüştür.

Örneğin Genç Osman Destanı bu sürecin yaşandığı eserlerden biridir. Ayrıca bu tür toplumlarda rastlanan halk hikâyeleri hem mensur hem de manzum ögeler içermektedir.

Sınaka                                                                                                               

Sınaka Atasözü. Bir cümle halinde yargı bildiren ve genelde neden sonuç ilişkisine dayalı olarak, toplumsal bir öğüt vermeyi amaçlayan söz dizisi. Sınanmış ve doğrulanmış olan demektir. En eski Türk Atasözlerinden bir örnek şöyledir:

Yazmas atım bolmas, yanılmas bilge bolmas. (Şaşmaz atış olmaz, yanılmaz bilgin olmaz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklamların gösterimine izin veriniz. Bu siteyi ayakta tutabilmek için gereklidir. Please allow ads to be displayed. This is necessary to keep the site up and running.