TarihDünya Tarihi

Deniz Halkları

M.Ö. 1200 – 1150 yılları civarında Geç Tunç Çağ’ının Çöküşü

Simeon Netchev (CC BY-NC-SA)

M.Ö. 1276-1178 yılları civarında Akdeniz bölgesindeki kıyı kentlerini ve kasabalarını rahatsız eden Deniz Halkları (ya da Deniz Kavimleri diye de tercüme edebiliriz), saldırılarını bilhassa Mısır üzerinde yoğunlaştıran bir deniz yağmacıları konfederasyonuydu. Bu halklar Tunç Çağı Çöküşü’ne (yaklaşık M.Ö. 1250-1150) neden olan başlıca etkenlerden biri olarak kabul edilir ve bir zamanlar bunun birincil nedeni oldukları düşünülürdü.

Bu Deniz Halkları’nın uyruğu hâlâ esrarını korumaktadır; zira onların yaptıklarına dair eldeki kayıtlar, Tanis’teki Stel’de bulunan ve kısmen “Savaş gemileriyle denizden geldiler ve karşılarında duran kimse olmadı” şeklinde geçen kayıtta olduğu gibi, yalnızca savaş terimleriyle onları anlatan Mısır kaynaklarından ibarettir. Söz konusu bu ifade, Mısırlıların bu gizemli istilacılarla alakalı yaptıkları açıklamaların temelini oluşturmaktadır.

Bu esrarengiz istilacılara ilişkin Mısır kayıtlarında Deniz Halklarını oluşturan kavimlerin adları Şerden, Şekleş, Lukka, Turşa ve Akavaşa şekilde verilmiştir. Bunlar Mısır dışında Hitit İmparatorluğu topraklarına, Doğu Akdeniz’e (Levant) ve Akdeniz kıyılarındaki başka bölgelere de saldırmışlardır. Bunların kökeninin ve kimliğinin Etrüsk/Trojan’dan İtalyan’a, Filistine, Miken’e ve hatta Minos’a kadar uzanan geniş bir yelpazede olduğu öne sürülmüştür (ve tartışılmıştır), ne var ki günümüze kadar ortaya çıkarılan hiçbir anlatım bu konuya mevcut bilinenden daha fazla ışık tutmadığından, bu tür iddiaların yalnızca farazi kalması kaçınılmazdır.

Antik yazıtlarda bu topluluğa “Deniz Halkları” denmemektedir — bu terim ilk kez M.S. 1881’de Fransız Mısırbilimci Gaston Maspero ile birlikte günümüze kadar kullanılmıştır. Bu terimi Maspero bulmuştur; zira tarihî kayıtlar bu kavimlerin “denizden” ya da “adalardan” geldiklerini ileri sürmekte, ancak hangi denizden ya da hangi adadan geldiklerini belirtmemekte, dolayısıyla Deniz Halkları’nın kökeni bilinmemektedir.

Üç büyük firavun Deniz Halkları ile olan mücadelelerini ve zaferlerini kayıtlara geçirmiştir: Bu firavunlar II. Büyük Ramses (hükümdarlık dönemi M.Ö. 1279-1213), oğlu ve halefi Merneptah (hükümdarlık dönemi M.Ö. 1213-1203) ve III. Ramses’tir (hükümdarlık dönemi M.Ö. 1186-1155). Her üç hükümdar da düşmanlarına karşı üstün başarılar kazanmıştır ve yazıtları Deniz Halkları konusunda en kapsamlı kanıtları sunmaktadır.

Deniz Halkları ve II. Ramses (Ramesses)

Büyük Ramses antik Mısır tarihinin en etkileyici hükümdarlarından biriydi ve yaptığı pek çok başarılı icraat arasında göçebe kavimlerin istilasına karşı sınırların güvenliğini sağlamak ve ülke ekonomisinde hayati öneme sahip ticaret yollarını emniyet altına almak da yer alıyordu. Hükümdarlığının başlarında Hititler önemli ticaret merkezi Kadeş kentini (günümüz Suriye’sinde) ele geçirdi ve M.Ö. 1274 yılında Ramses ordusunun başına geçerek onları bu yerden sürüp çıkardı. Ramses böylesine büyük bir zafer kazandığını öne sürerek hikâyeyi detaylarıyla yazılı hâle getirip halkına okumuştur.

BÜYÜK RAMSES’İN ANLATIMINDA DENİZ HALKLARI’NDAN HEM HİTİTLERİN MÜTTEFİKİ OLARAK ANILMAKTA, HEM DE KEM DE KENDİ ORDUSUNDA PARALI ASKER OLARAK HİZMET ETTİKLERİ ŞEKİLDE SÖZ EDİLMEKTEDİR.

Büyük Ramses’in mutlak zafer kazandığı iddiasına Hititlerin kendi anlatımları üzerinden karşılık verilmektedir, ancak bu yazılanlar Ramses’in aklına gelmeyecek pek çok başka nedenden ötürü önemlidir ve bunların arasında Deniz Halkları konusunda aktardıkları da bulunmaktadır. Ramses’in anlatımında, Deniz Halkları’ndan hem Hititlerin müttefiki olarak hem de kendi ordusunda paralı asker olarak hizmet ettikleri şeklinde söz edilmektedir. Bu konuda halkın nereden geldiğinden ya da gerçekte kim olduklarından hiç bahsedilmemektedir ki bu da bilim insanlarına [akademisyenlere] kitlenin önceden bu bilgilere vakıf olduğunu düşündürmektedir; yani Deniz Halkları’nın kendilerini başkalarına anlatmaya gerek duymadıklarını göstermektedir.

Ayrıca Ramses, kendi hükümdarlığının henüz ikinci yılında bu halkı Mısır kıyılarında gerçekleşen bir deniz muharebesinde [savaşında] nasıl bozguna uğrattığını anlatmaktadır. Ramses, Deniz Halkları’nın savaş gemilerinin ve onların tedarik ile nakliye gemilerinin, savunma düzeni almış olan küçük bir Mısır filosunun bulunduğu Nil’in ağzına yanaşmasına müsaade etmiştir. Bunun akabinde, yan taraflardan üzerlerine taarruz edip gemilerini batırmadan önce, Deniz Halkları’nın görünüşte yetersiz olan güçlerine karşı atağa geçmesini beklemiştir. Anlaşılan bu savaşta yalnızca Şerdan Deniz Halkları yer almıştır ya da en azından yalnızca bu halktan sözü edilmektedir, zira savaş sonrasında pek çoğu Ramses’in ordusunda yerini almış ve hatta bazı askerler onun elit muhafızları arasında görev yapmıştır. Yazıtlarında daima özgüven sahibi davranan Ramses, Deniz Halkları tehlikesini etkisiz hâle getirdiği izlenimine kapılsa da haleflerinin yazıtlarında farklı bir hikâye anlatılmaktadır.

Oturan II. Ramses (Ramesses) Heykeli, Teb, Mısır

Mark Cartwright (CC BY-NC-SA)

Merneptah Steli (Dikilitaşı)

Nil Deltası’nı istila etmek üzere Libyalılarla ittifak kuran Deniz Halkları Merneptah’ı rahatsız etmeye devam etti. Hükümdarlığının beşinci yılında (M.Ö. 1209) Merneptah, Libyalıların başındaki Mereye’nin Mısır’ı istila etmek üzere Deniz Halkları ile nasıl işbirliği kurduğunu aktarıyor. Bu ifadede Libyalı müttefiklerden “kuzeydeki denizlerden” gelenler diye bahsedilir ve bu bölgelerin adları Ekveş, Tereş, Lukka, Şerden ve Şekeleş şeklinde verilir. Bu toprakların neresi olduğu ve hangi adlarla bilindiği o zamandan beri farklı akademisyenlerce saptanmaya çalışılsa da bu konuda pek yol kat edilememiştir. Her ne kadar Deniz Halkları’nın kim olduğuna dair çok sayıda teori varsa da bunları çürüten akademisyenler de mevcuttur. Her kim olurlarsa olsunlar, Merneptah bu halkları dişli birer rakip gibi tasvir eder ve Karnak Tapınağı’nın duvarlarındaki yazıtta ve mezar tapınağındaki stelde onları bozguna uğratmaktan duyduğu gururu dile getirmektedir.

Bu noktada Deniz Halkları’nın Mısır’da kalıcı yerleşim yerleri kurmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır; zira bu istilacı güç beraberinde çok sayıda ev eşyası ve yapım aletleri getirmiştir. Dua edip oruç tuttuktan ve strateji konusunda tanrılara başvurduktan sonra Merneptah, Pi-yer adlı meydanda Deniz Halkları’yla karşı karşıya geldi ve burada piyade, süvari ve okçu birliklerinden oluşan birleşmiş Mısır kuvveti 6.000’den fazla düşmanını öldürüp Libya kraliyet ailesinin mensuplarını tutsak almıştı. Böylece Merneptah mutlak zafer kazandığını iddia etti ve Mısır’ın sınırlarını tekrar emniyet altına aldı. Elde ettiği başarı karşısında bu hikâyeyi hem Karnak yazıtında hem de Teb antik kentindeki mezar tapınağında bulunan ünlü Merneptah Steli (Merneptah Dikilitaşı, İsrail Dikilitaşı ya da Merneptah Zafer Dikilitaşı) üzerinde ölümsüzleştirmiştir. Bu Merenptah Steli’nin sonuç bölümü kısmen şöyledir:

Prensler secde ederek “Barış!” diyorlar.
Kimse başını Dokuz Yay arasında yükseltmiyor.
Şimdi Tehenu (Libya) mahvoldu,
Hatti barışta;
Kenan tüm gamıyla yağmalandı:
Ashkelon fethedildi;
Gezer kuşatıldı;
Yano’am yok edildi.
İsrail çöp edildi ve tohumsuzlaştı;
Hurru, Mısır yüzünden dul oldu. Tüm topraklar huzura kavuştu. Yolculuk eden herkes Yukarı ve Aşağı Mısır’ın Kralı tarafından bastırıldı.

Bahsi geçen “Dokuz Yay” Mısırlıların geleneksel anlamda düşmanlarına taktıkları addır ve Tehanu da Libya’nın karşılığıdır. Söz konusu bu yazıt, Mısır’a karşı ayaklanan muhalif bölgelerin tamamını Merneptah’ın nasıl bozguna uğrattığını ve bu yerlere barışı getirdiğini aktarmaktadır. Kayıtlara geçen tarihte İsrail’den söz eden ilk yazıt olan Merneptah Steli, ne enteresan ki bir ülke ya da bölgeden değil, bir halktan söz etmektedir. Akademisyenler bu referansın ne anlama geldiğini hâlâ bilmemektedir. Tıpkı Deniz Halkları gibi, İsrail’e yapılan bu referans da günümüzdeki tarihçilerin ve araştırmacıların kafasını karıştırmaya devam etmektedir. İsrail ya da listesini yaptığı öteki ülkeler konusunda Merneptah’ın hiçbir tasası yoktu; Deniz Halkları’nın bozguna uğratılmasından ve Mısır’ın geleceğinin güvence atına alınmasından memnun olmuştu. Ne var ki, tıpkı selefi gibi Merneptah da yanılgıya kapılacak ve Deniz Halkları tekrar ortaya çıkacaktı.

II Ramses (Ramesses) Kadeş Muharebesi’nde

Cave cattum (CC BY-SA)

III. Ramses ve Xois Savaşı

Firavun III. Ramses döneminde Deniz Halkları Mısır’ın Kadeş’teki ticaret merkezine saldırıp yerle bir ettikten sonra tekrar Mısır’ı istila etmeye kalkıştılar. Delta’ya doğru yola çıkmadan önce (II. Ramses zamanında yaptıkları gibi) faaliyetlerine kıyı boyunca gerçekleştirdikleri hızlı akınlarla başladılar. M.Ö. 1180’de III. Ramses bu istilacıları bozguna uğratsa da güçlenerek geri döndüler. Bu konuda yazdığı kendi zafer yazıtında III. Ramses istilayı şu şekilde anlatır:

Dünya etrafında bulunan yabancı ülkelerde komplo kurdular. Tüm topraklar birden savaş alanına çekildi ve darmadağın oldu. Hiçbir toprak onların ordularına karşı direnemedi, Hatti, Kode, Karkamış, Arzawa ve Alaşiya’ya varınca hepsinin bir anda bağlantısı kesildi. Amurru’da bir ordugâh kurdular. Halkını perişan edip topraklarını sanki daha önce hiç var olmamış yerler hâline getirdiler. Bu arada Mısır’a doğru ilerlerken, üzerlerine ateş yağmaya başlamıştı. Konfederasyonları Peleset, Tjeker, Şekeleş, Denen ve Veşeş’in topraklarının birleşmesiyle kurulmuştu. Dünyanın çevresi boyunca uzanan topraklara el koydular, “Planlarımız başarılı olacak!” diyerek yürekleri emin ve güven doluydu.

Bu durumda Deniz Halkları Konfederasyonu’nda sözü edilen ülkeler Filistin (Peleset) ya da Suriye (Tjeker) toprakları olabilir ama bu konuda belirsizlik söz konusudur. Yine de bunların Merneptah zamanında Libyalılarla birlikte aynı halk olduğu — bazı eklemelerle birlikte — gayet net bir şekilde ortadadır. Bu saldırıda da, daha öncekinde olduğu gibi, Deniz Halkları Libyalılarla ittifak hâlindeydi ve III. Ramses’in de belirttiği gibi, zaferden emindiler. M.Ö. 1200 yılı civarında Hitit devletini (yazıtta Hatti adıyla geçer) çoktan yerle bir etmişlerdi ve III. Ramses “Mısır’a doğru ilerlediklerini” yazarken büyük ihtimalle önlerine hiçbir engel çıkmaksızın istikrarlı bir ilerleyiş gösterdiklerini ifade ediyor olmalıdır.

III. Ramses seleflerinin bu halkla olan mücadelelerini ve bunların ne kadar ciddiye alınması gerektiğini biliyor olmalıydı. Bir meydan savaşına girişmemeye karar verdi ve bunun karşılığında strateji namına gerilla taktiklerini seçti. Kıyı boyunca ve Nil Deltası’nın aşağısında pusular kurdu ve bilhassa etkili bir yöntem uygulayarak okçularını kıyı şeridi boyunca gizleyip işaret verdiğinde gemilere ok yağdıracak şekilde konumlandırdı. Gemi tayfası öldüğünde ya da suda boğulduğunda, gemileri yanan ok yağmuruna tutuyordu.

Denizden yapılan saldırı bertaraf edilmişti ve III. Ramses bunun akabinde dikkatini karadaki istilacı güçlü kuvvetten arta kalanlara çevirdi. Öncekiyle tamamen aynı taktikleri uyguladı ve Deniz Halkları nihayet M.Ö. 1178 yılında Xois kenti açıklarında bozguna uğratıldı. Yine Mısır kayıtları, Deniz Halklarının pek çoğunun katledildiği ve diğerlerinin ise yakalanarak Mısır ordusuna ve donanmasına alındığı ya da tutsak edilerek satıldığı muhteşem bir zaferin detaylarını vermektedir.

Tunç Çağı Dönemi Akdeniz İstilaları & Göçleri

Alexikoua (CC BY-SA)

Her ne kadar III. Ramses Mısır’ı fetihten kurtarmış olsa da, bu savaş [muharebe] Kraliyet Hazinesini tüketecek derecede pahalıya patlamış ve Set Maat (günümüz Deir el-Medina) köyündeki mezar ustalarına paraları ödenememiştir. Bunun neticesinde tarihteki ilk işçi grevi gerçekleşmiş, işçiler iş bırakmış ve tazminatları tamamen ödenene kadar geri dönmeyi kabul etmemişlerdir.

III. Ramses karşısında bozguna uğramalarının ardından Deniz Halkları tarih sahnesinden silinir; savaştan sağ kurtulanlar belki de Mısır kültürüne asimile olmuşlardır. Kayıtlarda nereden geldikleri belirtilmemiştir ve M.Ö. 1178’den sonrasına dair hiçbir veri mevcut değildir ama yaklaşık 100 yıl boyunca Akdeniz bölgesinin en korkulan deniz akıncıları olmuşlar ve Mısır’ın kudretine ve refah düzeyine sürekli kafa tutmuşlardır.

Sürüp Giden Gizem

Yukarıda da belirtildiği üzere, Deniz Halkları’nın kim olduğu konusunda henüz bir mutabakat yoktur, her ne kadar kendi iddialarını hararetli bir dille tartışan pek çok akademisyen ve akademisyen adayına rastlansa da. Bu konuda daha fazla aydınlatıcı bilgi sağlamayan Hitit ve Asur mektuplarında geçen referanslar haricinde, bu halkla alakalı bilinmesi gerekenin hemen hemen tamamını bu yazıda söz konusu edilen Mısır yazıtları sunmaktadır. Bu halkın Mısırlılar nezdinde yakından tanındığı, hiçbir surette kendilerine yabancı bir halk gözüyle bakılmamasından ve Büyük Ramses’in ordusundaki varlığı ve istilalara karşı duyulan şaşkınlıktan da anlaşılacağı üzere, bu halkın Mısır’ın dostu, hatta müttefiki olması ihtimalinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu konuyla alakalı tarihçi Marc van de Mieroop şöyle diyor:

Hem Merneptah hem de III. Ramesses [saldırıları] önceden kestirilemeyen ve çok sayıda insanın karıştığı ansızın gerçekleşen hadiseler şeklinde sunar. Hatta III. Ramses’in kabartmalarında, sanki bir nüfus hareketi söz konusuymuş gibi, kadınlar, çocuklar ve ev eşyaları taşıyan yüklü arabaları gösterir. Deniz Halkları’nın Doğu Akdeniz’in kuzeyine gelişine dair anlatımları, bu durumun hiç beklenmedik, çok ani ve son derece yıkıcı olduğunu ortaya koyuyor. Oysa 30 yıl önce Merneptah aynı türde vakalar meydana geldiğini bildirmişti. Mısır kaynaklarında Deniz Halkları mensuplarının adları da pek yeni değildi. Bunların pek çoğu onlarca yıl öncesinde görülmüştü. (251-252)

Mısır edebiyatında da bahsi geçen Deniz Halkları — bilhassa Wenamun’un Öyküsü’nde — Akdeniz coğrafyasında aşina olunan simalar şeklinde karşımıza çıkarlar. Bu halkın neden Mısır’a karşı bu derece düzenli olarak ayaklandığı — şayet öyleyse — tarihçileri ve akademisyenleri hâlâ gizemini korumaktadır. Örneğin Marc van de Mieroop gibi tarihçiler Deniz Halkları’nın kim olduğu meselesinin hiçbir zaman bilinemeyeceğini ve artık bunu keşfetmeye çalışmanın anlamsız olduğunu düşünmektedir. “Deniz Halklarının neden bu kadar büyük bir tutku uyandırdığı sorusu insanın aklına gelebilir” diye yazan Mieroop, “Neden hâlâ dünya tarihiyle alakalı tüm ders kitaplarında yer aldıkları açıklığa kavuşturulmayı beklemektedir” (259) diyor. Ancak bunun izahı oldukça basittir: Deniz Halkları’nın asıl kimliği gizemini korumaktadır ve insanoğlu daima esrarengiz olana kapılmıştır ve kapılmaya da devam edecektir.

Kaynak

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklamların gösterimine izin veriniz. Bu siteyi ayakta tutabilmek için gereklidir. Please allow ads to be displayed. This is necessary to keep the site up and running.