BilimGizemUzay Bilimi

Blue Beam Projesi

Blue Beam Projesi Nedir? Amacı Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Blue Beam Projesi Nedir? Amacı Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Mavi Işık Projesi oldukça gizli bir projeydi ancak Serge Monast (1945 – 5 Aralık 1996)] ve bir başka gazeteci, her ikisi de Project Blue Beam’ı araştırıyorlardı; ikisi de kalp rahatsızlığı hikayesi olmamasına rağmen “kalp krizi” nedeniyle öldüler.  Yalancı kalp krizi, Project Blue Beam’in neden olduğu iddia edilen ölüm yöntemlerinden biridir. Serge ve ailesi sadık inançlıydı. Kötü niyetli kolektif onu durdurmak istedi, bu nedenle evden okudukları ve okula gitmedikleri için istismar edildikleri kanaatiyle çocuklarını kaçırdılar. Çocuklar uzaklaştırıldı ve Serge cezaevine gönderildi. Kızını hiçbir zaman iade etmediler.

NASA Mavi Işın Projesi, NWO’nun en çok korunan sırlarından biri olabilir. Onunla ilgili herkese açık erişilebilir bilgiyi bulmak zordur ve söylendiği gibi Serge’nin ölümü, onunla bağlantılı tek ölüm değildir.

Blogcu ve araştırmacı Rik Clay da garip ve zamansız bir sonla karşılaştı. Rik, New Age küreselleşmesine, Blue Beam’e ve NWO’nun diğer yönleri ile ilgili kapsamlı bir araştırmacı olarak Red Ice Creations ile bir dizi röportaj gerçekleştirdi. Blogu aniden kapatıldı ve intihara teşebbüs ettiği bildirildi, oysa o zamanlar bir intihar düşüncesinde değildi.

Phil Schneider, aynı koşulların bir başka talihsiz kurbanıdır. Bir zamanlar yeraltı üsleri inşaasında hükümet için çalışan bir Yapısal mühendistir. Özellikle Mavi Işın Projesinin merkezinin bulunduğu Dulce üssünde çalıştığı biliniyor.

Evinde ölü bulundu. Resmi raporda felç geçirmiş olmasından bahsedilirken daha sonra bunun muhtemelen intihar olduğu ortaya çıktı. Aşağıda Phil’in eski karısının ifadesi yer almaktadır:

“Benim adım Cynthia Drayer, Portland, Oregon’da yaşıyorum ve ben de Philip Schneider’in eski eşiyim. Philip ve ben 1986’da tanıştık, evlendik. Carson City, Nevada’da doğdu ve 1987’de Marie adında bir kızımız oldu. 1990’da boşandık ve ayrı konutlarda yaşıyorduk. Philip, Wilsonville, Oregon’da bir apartman kompleksinde yaşıyordu. 1/17/1996’da Philip’in evinde öldüğüne ve vücudunun otopsisinden bir hafta önce öldüğüne dair bir çağrı aldım. Vücudunun kaldırılması sırasında, ölüm nedeni bir darbeydi. Cenaze evine gittiğimde ölümünden rahatsızlık duydum. Cesedi görmek istedim, ancak ayrışma yüzünden cenaze direktörü aksini önerdi. Emin olmak istedim. Philip’in “doğal olmayan nedenlerle” ölmediğini söyledi.”

Bir zamanlar Project Blue Beam için var olan Wikipedia girişi silindi. Bu konuda erişilebilir kalan bilgilerin neredeyse tamamı Serge Monast’ın orijinal açıklamalardan geliyor.

Mavi ışık, Blue Beam projesi illuminati örgütünün Kudüs merkezli tek yeryüzü devletini kurma amaçlı ortaya çıkarılmıştır. Unutmamalıyız ki yeni çağ inancı kurulmak istenen “Yeni Dünya Hükümeti”nin temelini oluşturmakta ve bu inanç dışında “Yeni Dünya Düzeni”nin kurulmasına izin vermemektedir! Şunu tekrar edeyim: Yeni çağ dini/inancı olmadan “Yeni Dünya Düzeni”ni kurmak olanaksızdır. Bu yüzden de “Blum Beam Project” bu projenin en önemli temel taşlarından biridir ve bu nedenle şimdiye dek gizli kalmıştır. Temel amaç, İlluminati adlı masonik örgütün Kudüs merkezli tek yeryüzü devletini oluşturabilmektir. Bunun için bütün dünyadan görülebilecek bir hologram oluşturulacak ve bu hologram, o toplumun inancına göre figürlerle yine o toplumun diliyle hitap edilecek şekilde uydulardan, HAARP ve casus uçaklardan faydalanarak bir gösteri yapılacaktır. Bu sırada düşük frekanslı yayınlarlar yapılarak beyinler etkilenmeye çalışılacak, işin içyüzünü bilmeyenler ise bu aldatmaya inanacaklardır.

İlluminati, yıllardır bu oyunu sergilemek için gizliden gizliye çalışıyor. Tarihi değiştirdiler, bilimi manipüle etiler, sinema ve sanatla inanmanız ve etkilenmeniz gereken kodları size yüklediler. Artık geriye tek bir hamle kaldı: “Mavi Işık Projesi”.

Hileli Buluşlar

İlk basmakta planlanması gereken en önemli konulardan birisi de, oluşacak planlı depremlerin bilim insanları ve arkeologlar tarafından gömülü olduğu iddia edilen gizliliklerin olduğu bölgelerde gerçekleşecek olması, yani artefaktların orada olduğu zaten tahmin ediliyordu ve deprem sayesinde hepsinin yeniden gün ışığına çıkması sağlanacak. Bulunan yeni antik bilgiler özellikle Hıristiyanlık ve Müslümanlık inancının temellerini çökertecek nitelikte ipuçları sunacak. Bunu yapabilmek için eski geçmişe ait kimi hatalı kanıtlar yenileriyle karşılaştırılarak uluslara dinlerini yanlış anladıkları gösterilecek. Anlaşılan 19 mucizesine inanmak zamanı geldiğinde daha da önemli olacak.

Projenin ikinci ayağı dev büyüklükteki bir 3 boyutlu göksel şovdan ibaret. Optik hologram şovları, lazer görüntüler ve sonik seslendirmeler (doğrudan kafanızın içine konuşabilme teknolojisi) içeriyor. Lazer gösterimli ve değişimli hologramlar dünyanın her bölgesindeki ülkeye ve onların inançlarına bağlı olarak farklı şekilde hareket edecekler. Yeni Tanrı’nın sesi her dilde ve lehçede doğrudan kişilerin kafasının içine (telepati gibi) gelecek. Bunu anlayabilmek için çeşitli gizli örgütlerin yaklaşık 30 senedir yaptıkları araştırmaları incelemeliyiz. Sovyetler ileri teknoloji bir işlemciyi mükemmelleştirdi ve hatta ihraç ettiler. İşlemcinin haznesine şimdiye kadar insan beyni ve vücudu üzerine yaptıkları anatomik, elektromekanik kompozisyon, kimyasal ve biyolojik yapılanma bilgilerini parçalar halinde yüklediler. Bu işlemciler serisini tüm insan dilleri, kültürleri ve bunlara bağlı anlamlarla yüklendirildiler. Sovyetler ilk olarak işlemcilerini yeni Mesih programı ile objektif programlarla yüklemeye başladılar. Görünüşe göre Sovyetler yani Yeni Dünya Düzeni yandaşları, kullandıkları metotlara aynı zamanda insanların ve toplulukların beyin dalgalarını hedefleyerek ister tek kişi ister bir ulus, istenilen yeni sisteme ya da diktatörlüğe uymak istemeyen kişilerin beyinlerine“intihar” teşvikli farklı beyin dalgaları yollayarak tehdit unsur eden kişileri ortadan kaldırmayı planlamaktadırlar.

Uzay Şovu

İkinci ayağın iki farklı bakış acısı vardır. Bu şov dinlerin çökmesine az kala, verilmiş olan kehanetlere bağlı olarak eş zamanlı olarak yapılacak. Gösteri uydulardan, sodyum bazlı bir katman üstünde yerden yaklaşık 90 kilometre yukarıda gerçekleşecek. Günümüzde hâlen arada bir testlerini görüyor ancak bunları UFO gözlemlemesi olarak kayıtlara geçiyoruz!

Çok profesyonelce hazırlanmış bu şov sonucunda yeni Mesih tanıtılacak ve yeni dünya inancına adapte edilecek. Gereğinden çok gerçekler ortaya atılacağı için kimsenin karşı çıkma fırsatı olamayacak. “Hatta en bilgeler dahi kandırılacak”.

“Tractor Beams” (Emici Işınlar)


Projenin en can alıcı araçlarından biriyse “Tractor Beams” (Emici Işınlar). Bu sayede belirli insan grupları göğe çekilerek sanki Tanrı’nın evine gidiyorlarmış gibi bir görüntü yaratılacak. Bu teknolojinin testleri küçük gri uzaylılar tarafından yapıldığı savunulan kaçırılma olaylarında sıkça yapılmaktaydı. (Küçük griler Amerika de gizli laboratuvarlarda üretilen Bio-Androidlerdir). Hesaplanmış olan, yeni inanca ve Mesih’e karşı olacak ayaklanmalar ve akabinde gerçekleşecek kutsal savaşlar çok büyük, dünya üstünde görülmemiş bir insan kaybına neden olacak.

Mavi Işın Projesi 2000 yıllık eski kehanetleri evrensel bir tamamlanış olarak ortaya koyacak. Prensip olarak gökyüzü bir film ekranı olarak kullanılacak ve uzay tabanlı uydular sayesinde dünyanın dört köşesine eş zamanlı, her dilde ve lehçede yayın yapılacak.

Bilgisayarlar tüm şovu uydulardaki yüklü programlar sayesinde koordine edecek. Holografik görüntüler neredeyse aynı ELF, VLF ve LF beyin sinyallerine bağlı olarak görsel ve işitsel olacak, aynı zamanda da sanki bir optik fenomenmiş hissi uyandıracak. Özellikle, her ülkeye kendi kültürüne ve inancına bağlı olan görüntüler ve akustik sinyaller verilecek. Dünyanın hiçbir kösesi es geçilmeyecek! Sanki uzayın derinliklerinden geliyormuşçasına verilen görüntü ve sesler, birçok Mesih bekleyen din gruplarını ve tarikatları etkileyecek, bu onlarda sanki bekledikleri Mesih en sonunda gelmişçesine bir düşünce uyandıracak.

Ardından İsa Mesih, Muhammed, Buda, Krişna vb. görüntüleri açıklanmış olan ilahi ve mistik gerçeklerden sonra iç içe kayarak bir bütünü oluşturacak. Fakat bu yeni gelmiş olan Tanrı esasında “Antichrist” denen yalancı peygamber olacak ve eski anlatımların yanlış anlaşıldığını bu nedenle kardeşin kardeşi vurduğunu, ulusların uluslara savaş açtığını belirtip artık eski dinlerin yok edilmesi gerektiğini ve yeni bir inanışa geçilmesinin vakti geldiğini söyleyecek. Bu yeni inanış tabi ki Yeni Dünya Düzenin inancı olacak!

Ayrıca, tüm bunların gerçekleştiği sırada tüm dünyada politik anarşi ve doğal afetlerden oluşan zararların gerçekleştiği bir an olacak. Hatta Birleşmiş Milletler yeni dünya dininin tanıtımı için Bethooven’in “Song of Joy” isimli müziğini kullanmayı planlıyorlardı. Eğer ki bu uzay şovunu yıldız savaşları programıyla bir araya getirirsek karşımıza şu sonuç çıkıyor: uzun süredir üzerlerinde çalışılmış olan elektromanyetik radyasyon ve hipnotizma! 1974’te araştırmacı G.F. Shapits yaptığı araştırmaların birini anlatırken; “Araştırmalara göre hipnotizörün kullandığı kelimeler elektromanyetik enerjiye çevrilebilir ve bu enerji doğrudan insan beyninin bilinçaltına, şahsin bilgisi ya da herhangi bir araca bağlı olmadan yerleştirilebilir ve şahsın bu iletiyi bilinçli bir şekilde kontrol ya da bloke etme olanağı yoktur! Bu sayede şahsın kişisel kontrolü elinden alınabilir ve özgür iradesi bastırılabilir. (Gerçek Zombiler!)

The Sydney Morning gazetesinin 21 Mart 1983 yayınladığı haberde, Sovyetlerin insan aklını ele geçirmeye çalıştıklarına dair yayınladığı haber etrafa korku salmıştı. Yazılan haber eski olmasına rağmen Sovyetlerin bu teknolojiyi ne kadar zamandır geliştirdiğine dair önemli bir ışık tutuyor. Sovyetlerin kullandığı işlemciler daha önce belirttiğimiz gibi dünya dilleri, lehçeleri ve anlamlarıyla yükleniyor ve objektif programlarla birbirlerine bağlanıyordu.

Aşırı ilerlemiş olan teknikler bizleri Mavi Işın Projesinin üçüncü basamağına doğru götürüyor. Proje telepatik ve elektronik olarak güçlendirilmiş çift-yönlü iletişim metoduyla ELF, VLF ve LF dalgaları her kişiye ulaşacak ve akıllarında sanki tanrıları onlara doğrudan ruhlarının derinliğinden konuşuyormuşçasına ikna edici bir his yaratacak. Bu dalgalar uydulardaki işlemciler tarafından şu ana kadar dünyadaki her insani, onun dini, dili ve kültürü hakkında topladığı bilgilerle etkileyecek. Dalgalar doğal düşüncelere yatay olarak isleyip “yanıltıcı yapay düşünceler” dediğimiz olayı yaratacak.

Bu tip teknoloji 1970, 1980 ve 1990’larda insan beyni üzerine yapılan araştırmalarda beynin tıpkı bir bilgisayar gibi çalıştırılabileceğine ve nasıl manipüle edilebileceğini göstermektedir. Bilgi yüklenir, işleme konulur, entegre edilir ve verilen karşılığa göre de sistem programlanır. Akıl kontrolörleri bilgileri tıpkı aynı yolla ellerindeki işlemciler sayesinde gramer değişikliği yoluyla manipüle etmektedirler.

Hükumet ajanları ve bunlara bağlı olan şirketler yeni dünya düzenini kurmak ve halkı tamamıyla kontrol edebilmek için gereken her türlü yola başvurmaktan kaçınmamaktadırlar. Neden sorusuna gelince: Sadece bir şey için, eğer ki halk korkunç eylemlerle korkutulur ve güvenliklerinin tehlikede olduğu hissi verilirse, halk sizin yeni koyacağınız “ırkçı yasalara” karşı destek vermekten başka bir şey yapamaz. Bu yolla halk silahsızlandırılır, tüm kişisel bilgileri ele geçirilir ve halka tüm bunların sadece güvenlikleri için olduğu söylenerek kandırılır. Ayrıca onlarca yıllık politikanın ve sosyal yaşamın bugünkü haliyle yeni sisteme adapte olamayacağından dolayı yeni ve alternatif ideolojilerle değiştirilmesi önerilir. Tabi ki alternatif sistem çoktan planlamıştır! Bu yeni alternatif sistemin adı Yeni Dünya Düzenidir ve halkın güvenliğiyle gönülden hiçbir ilişkisi yoktur.

George Bush bir röportajında “Dudaklarımı okuyun: korku her zaman güçlü elitler tarafından halkı kontrol altında tutmak ve yönetmek için kullanılmıştır” demişti.

Mavi Işın projesinin derinlerine inebilmek için psikolog James 5. McConnel’in 1970te yayınladığı açıklamaya bir göz atmalıyız. Demişti ki: Kişilerin algı yetenekleri uyuşturucu hipnotizma ve çevresel hileli yönlendirme sayesinde bir “ödül ya da ceza” sistemi altında neredeyse tamamıyla kontrol altına alınabilir. Bu sayede halk pozitif bir beyin yıkama yöntemiyle dramatik ve çok hızlı bir kişisel ve karakteristik evrime uğratılabilir.

Eski inanışlar artık “eski ve yanlış” olarak nitelendirilecek ve insanlar yeni inanışa davet edilecek. Halen eski inanışa bağlı olan kişilerse yeni inanışa geçmiş olan toplum tarafından dışlanmaya başlanacakları için yavaş yavaş değişime ayak uydurmaya başlayacaklar. Yeni inanışa geçmiş olanlarsa aslında sadece yeni dünya düzenine gerçekleri bilmeden destek olmuş olacaklar.

Gösterilen raporları daha da incelersek, akil kontrolü operasyonları için kullanılan ve Kaliforniya’da yerleştirilmiş olan insan sinir sistemiyle aynı frekansta yayın yapan bir sinyal sisteminin Loral Electro-Optical isimli firma tarafından dikilmiş olduğunu buluyoruz. Lokal firması Amerika ordusunun savunma sistemleri için anlaştığı en önemli firmalarından biridir. Amerika Hava Komutanlığından General Leonard Perem, Loral firmasına düşman askerlerinin akıllarına mesajlar yerleştirip kendi “süper askerlerini” düşman hattına rahatça sokabilmek için geliştirilmesini istediği bir teknolojiyi araştırmaları için bir sipariş vermişti. Geliştirilen cihaz elektromanyetik radyasyon yaratarak gigahertz frekansında [mikrodalga] ELF (extreme low frequency) dalgaları oluşturuyordu. Cihaz uzak mesafeden insanlara psikolojik ve fiziksel işkence yapma amacıyla yapılmıştı.

Bu tarz silahların 1970lerde Greenham Common hava üssünden bir İngiliz bayana karşı uygulandığına dair dava açılmıştı. Silahın gönderdiği sinyaller doğrudan işitme sinirlerini etkiliyor ve kişinin kendi düşüncelerini dahi duyma yetisini yok ediyordu.

Bu tip ELF teknolojileri birçok Amerikan savunma bölümü tarafından kamuya sunulmuştu. En önemlilerinden birkaçı “The Electromagnetic Spectrum and Low Intensity Conflict” Yüzbaşı Paul E. Tyler tarafından yazılmış; Albay David G. Dean tarafından yazılan “Low Intensity Conflict and Modern Technology Edict” koleksiyonuna eklenmişti. Başka bir mikrodalga cihazıylaysa sesli sinyaller doğrudan belirli kişileri hedefleyebiliyordu ve etraftaki diğer insanları etkilemiyordu. Teknoloji oldukça basit ve hatta trafik polislerinin radar aletlerinin modifikasyonuyla yapılabilmesi mümkündü. Cihazın ürettiği mikrodalga ses sinyalleri doğrudan beyine ulaşıyor. İşte böylelikle Mavi ışık projesine geri dönüyoruz. Bilinçaltını etkileyen çift yönlü, sesli ve görüntülü uzay şovunda kullanılacak olan teknolojide iste bu tarz bir teknoloji.

Nobel ödüllü Dr. Robert O. Becker “The Body Electric” isimli kitabında 1960ların başlarında Allen Frie ve 1973te Walter Reed Ordu Araştırma Enstitüsünde DR. Joseph C. Sharp tarafından yapılan bir dizi testler gerçekleştirmişlerdi. Testler sırasında kapalı bir odada bulunan kişinin beynine kelimeler titreşimlere dönüştürülüp mikrodalga sinyallerle ışınlanıyordu ve alınan sonuçlarda sesler çok net anlaşılabiliyordu. Dr. Becker sonuç olarak böyle bir cihazın, teşhis edilemeden gizli operasyonları yönetme, hedef kişileri sadece kendisinin duyabildiği sesler yüzünden çılgına çevirme ve suikastçıları doğrudan programlamak gibi görevlerde kullanılabileceğini açıklamıştı.

Mavi Işın Projesinin 3. ayağı “Telepatik Elektronik Çift-Yönlü İletişim”. Albay John Aleksander’in yazısının devamı:

Eğer ki uydular yoluyla yapay düşünceler küresel bir şekilde iletilebilirse, tüm dünya üstünde kesin bir akil kontrolü sağlanabilir. Kişinin tek karsı gelme yolu düşüncelerinin arka planını sürekli sorgulayıp bağlı olduğu ideoloji ya da dinsel inançlarına olan aykırılıklarını incelemekten geçer.

Şunu tekrar etmeliyim, günümüz televizyonu, reklamlar, modern eğitim ve sayısız sosyal baskı sürekli olarak temel düşüncelerinize saldırmakta ve sizleri değişime zorlamakta olduklarını aklınızdan sakın çıkarmayın. Albay Aleksander’in yazısındaki son sözleri söyle idi:

“Burada sunulan teknoloji türleri birçok kişi için “saçma”olarak nitelendirilecektir çünkü bu bilgiler bu tip kişilerin hayatî görüşlerine uymamaktadır. Fakat kimi insanlar hâlen dünyanın bir tepsi gibi düz olduğuna da inanmaktadırlar.

Elektronik Yoluyla Evrensel Doğaüstü Bağlamlar

Dördüncü ayakta evrensel doğaüstü bağlamlar elektronik yoluyla gerçekleştirilecek. Bu asama üç farklı yöne ayrılmakta.

İlk olarak insanoğlu dünya dışı bir uzaylı ırkın ülkelerinin büyük şehirlerinin saldırısına uğrayacağına dair aldatılacak ve bu yolla tüm ülkelerin nükleer silahlarıyla karsı gelmesi için hepsi provoke edilecek. Tüm nükleer silahlar ateşlendikten sonra Birleşmiş Milletler Senatosu ateşlemeden kısa bir süre sonra ülkelere füzelerini imha etmeleri için çağrı yapacak ve saldırının olmadığını açıklayacak. Peki, Birleşmiş Milletler Senatosu saldırı olmadığını nereden bilmiş olacak? Sahneyi kendileri kurdukları için!

İkinci olarak Hristiyanlar, İncil’e göre beklenen bir iblisin yaratacağı katliama karsı gelecek olan dünya dışı bir ırkın kendilerini kurtarmaya geleceklerine inandırılacaklar. Olayın amacı tüm yeni dünya düzenine karşı gelebilecek muhaliflerin tek seferde ortadan kaldırılması. Aslında bu olay uzay şovunun başlamasından birkaç saat sonra gerçekleşecek.

Üçüncü olarak elektronik ve doğaüstü güçlerden oluşan bir miks yapılacak. Bu sefer kullanılan dalgalar optik fiberde, coaxial kablolarda (TV), elektrik ve telefon hatlarında kısacası her cihazda doğaüstü güçlerin gezmesini sağlayacak. Cihazlardaki çipler zaten bunun için hazır! Bu olayın amacı insanları küresel bir şekilde şeytânî ruhlarla karşı karşıya getirip düzensizlik ve kaosa neden olmak. İnsanlar bu yüzden psikolojik bunalımlara, intihar dalgalarına ve katliamlara varan düzensizliklere itilecek. Binlerce yıldız gecesinin ardından dünya halkı yeni Melihi kabul etmek için hazırlanmış olacak. Barış ve düzen ne pahasına olursa olsun yerine oturtulacak. Hatta özgürlüklerin kaybolması pahasına.

Aldığımız birçok raporlara dayalı bilgilere göre, sanıyoruz ki tüm bunlar küresel bir ekonomik çöküşün ardından başlayacak. Fakat tam bir ekonomik çöküş değil! Fakat nakit ve plastik paradan kurtulmadan önce oluşturulacak yeni bir “ara para birimini” kabullendirecek kadar bir çöküş. Ara para birimi herkesi ellerindeki nakdi bankalara yatırmaya zorlayacak ve bu sayede parası olup da buna ihtiyacı olmayanlar bile yeni dünya düzenine karsı herhangi bir ayaklanmayı finanse edebilecek yetilerini kaybedecek. Nakit para sistemi yok olacak! Bu ilk işaretlerden biri.

Fakat küresel elektronik para sistemini oturtabilmek için gelecekte parası olacak olanların paralarını sadece elektronik olarak transfer etmelerine izin verilecek. Eğer ki buna karşı gelirlerse, uydular tarafından takip edilip bulunacaklar ve ya hapsedilecekler ya da öldürülecekler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklamların gösterimine izin veriniz. Bu siteyi ayakta tutabilmek için gereklidir. Please allow ads to be displayed. This is necessary to keep the site up and running.